27 Temmuz 2008 Pazar

Hasankeyf


Dicle Nehri‘nin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane, darüşşifa ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf, ulaşım yolları ve ticaret merkezlerinin yer değiştirmesiyle günümüzde önemini yitirmiştir.
İlçe, sahip olduğu zengin tarihsel yapılar nedeniyle 1981 yılında bütünüyle sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. GAP projesi kapsamında bulunan Ilısu Barajı nedeniyle bu tarihsel yapılar bütünüyle sular altında kalacaktır. Bu konuda çalışmalar Kültür Bakanlığı ve DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Hasankeyf TarihiHasankeyf‘in ne zaman kurulduğu tam olarak bilinememektedir. Şehrin jeopolitik yapısı çok eski bir yerleşim merkezi olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bugün bile zaman zaman bazıları mesken olarak kullanılan çok sayıdaki mağaralar, insanların çok eski çağlarda burada yerleştiklerini göstermektedir.
Mevcut bilgilere göre, Hasankeyf Kalesi‘nin kurulması, M.S. 4′üncü yüzyıla rastlamaktadır. Bu yüzyıl ortalarında, Diyarbakır çevresini ele geçiren Bizans İmparatoru Konstantinos, bölgeyi korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettirmiştir. Bu iki kaleden birisi Hasankeyf Kalesi‘dir.
Kale, Sasanilere karşı siyasi bir önem kazanınca, daha sağlam bir şekilde yeniden tahkim edilmiştir. Hasankeyf, M.S. 639 yılında Emeviler tarafından fethedilmiştir. Bu tarihten sonra; Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ye Osmanlılar hakimiyet kurmuşlardır. Hasankeyf en parlak dönemini Artuklular döneminde yaşamıştır. Merkezde bu dönemden kalan pek çok tarihi eser mevcuttur.

Frig Vadisi


Frigler
Frigler, MÖ 1200′ lerde Trakya ve Boğazlar üstünden Anadolu‘ ya gelmişler, ilk yıllarda Trakya ve Güney Marmara Bölgesi’ nde geçici yerleşim merkezleri kurduktan sonra Batı Anadolu‘ nun iç kesimlerine yayılmışlardır. Siyasi bir topluluk olarak ilk defa MÖ 750′ den sonra ortaya çıkan Frigler, Anadolu‘ ya gelen Balkan kökenli boylardan biridir. Anadolu dışından gelmelerine rağmen kısa zamanda yerel kültürlerle kaynaşarak Anadolu‘ lulaşmışlar, özgün bir Anadolu kültürü oluşturmuşlar ve siyasi egemenliklerini kaybettikten sonra dahi bin yılı aşkın bir süre kültürel anlamda varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Frig Vadisi
Dünya üzerinde önemli bir konumda bulunan Anadolu‘ nun, stratejik öneme sahip köprüsü konumundaki bir noktasında yer alan Anadolu’ nun kilidi Afyonkarahisar ili de coğrafi konumu nedeniyle Anadolu‘ yu yurt edinmiş birçok kavmin yerleşerek yaşamlarını sürdürdüğü, kendi kültürlerini yerel kültürlerle yoğurarak yeni kültürler ortaya çıkartıp medeniyetlerin gelişmesine katkıda bulunarak önem kazanmış ve bu önemi günümüze kadar kaybetmeden korumuştur.

Ihlara Vadisi

14 km. uzunluğundaki vadide, dere yatağına dağılmış zümrüt yeşili ağaçlar ve örtücü kuşların su sesine karışan “konseri” ile tarihin gizemli sesi sizi doyumsuz bir lezzete çağırıyor… Bu çağrıyı duyup, Ihlara‘ ya koşarsanız eğer, merdiven inip çıkarken ya da Melendiz Çayı‘ na paralel patika yolu aşarken, terlemekten kaygılanabilirsiniz. Ancak, bu kaygı sizi durdurmayacak. Çünkü, 60-70 yaşını çoktan devirmiş turistlerin bile gençlere taş çıkartırcasına bu parkuru tamamladığını görünce vadinin havasının ne denli enerji verdiğine tanık olarak yola koyulacaksınız.
Kapadokya bölgesinde gezi yapan turist gruplarının vazgeçilmez duraklarından biri de “Ihlara Vadisi“dir. Melendiz Çayı‘ nın ortasından geçtiği vahşi doğa, cazibesiyle turistleri kendisine hayran bırakıyor. Sarp kayalıklara oyulmuş kiliseler, mağaralar ve bıçak gibi keskin kayalar görkemli yapısıyla bölgede daha önce gördüklerinizi unutturacak nitelikte. 14 km. uzunluğundaki Ihlara Vadisi‘ nin ortalama 4 kilometresi gezilebiliyor.
Vadiyi bir uçtan öteki uca Melendiz Çayı boyunca geçebilirsiniz. Uzunluğu yaklaşık 10 kilometre. Derinliği ise 80 metre. Bu kadar uzun bir yolu yürümek istemiyorsanız, köyü geçtikten sonra vadiye tepeden bakan lokantanın bulunduğu yere gidip, merdivenle aşağıya inebilirsiniz. Yüz metre derindeki vadiye merdivenle inip çıkmanın da biraz yorucu olacağını hatırlatalım. Kanyonun her iki yamacında kayalara yaklaşık 100 kilise oyulmuştur. Kiliseler çoğunlukla 11. yüzyılda inşa edilmiştir.
Aksaray, Hristiyanlığın daha ilk yıllarında önemli bir din merkezi olmuştur. Kayseri’ li Basilus ve Nazianzos‘ lu Gregorius gibi mezhep kurucuları 4. yy. da burada yetişmişlerdir. Mısır ve Suriye sisteminden ayrı bir manastır hayatının kurallarını bunlar tespit etmişlerdir. Böylece Yunan ve Slav sistemi doğmuştur.

Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı

Akdeniz Bölgesinde, Antalya ili merkez ilçesi sınırları içerisindedir. Sağlıklı orman dokusu ve zengin bitki topluluğu örneklerinin ilgi çekici su ve kaya formlarıyla bütünleştiği eşsiz bir doğal peyzaj özelliğine ve önemli özelliğini meydana getiren Kurşunlu Şelalesi‘ ne sahip olması nedeniyle 394 hektarlık bölümü 1991 yılında Tabiat Parkı olarak ayrılmıştır.
Kızılçamın hakim olduğu alanda yer yer tek veya küçük gruplar halinde doğu çınarı, defne, harnup, yabani zeytin, sakız ağacı, sögüt ve incir ağaçları bulunmaktadır. Mersin, alıç, zakkum, böğürtlen, yabani gül, sütleğen, ılgın, ladin, kermes meşesi, kekik, yabani nane, kayıt, eğrelti ve sarmaşıklan alt florayı meydana getirir. Su bitkilerinden ise (su üstü) topalak, su nanesi, kamış(su içi) su avizeleri, iplikli yeşilalgler, (yüzer bitki) nilüferleri görmek mümkündür.
Yabandomuzu, tilki, tavşan, sincap, yarasa, ibibik, ağaçkakan, üveyik, sazan, su kaplumbağası, yılan ve kertenkele Tabiat Parkı’ nın faunasını oluşturur.
Nisan-Aralık ayları arası parkı ziyaret için en uygun dönemdir. Günübirlik piknik, doğada yürüyüşler ziyaretçilerin yapabileceği uğraşılar arasındadır. Tabiat Parkı içerisinde ziyaretçilerin yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacakları tesis mevcuttur.

Manavgat Şelalesi

Antikçağ‘ daki adı Melas olan Manavgat Çayı‘ nın dar ve dik yamaçlı kanyonlar arasından geçerek oluşturduğu ünlü Manavgat Şelalesi, görülmesi gereken doğal güzelliklerin başında gelir. Antalya‘ ya 80 km. mesafededir. Manavgat ilçesinin 3 km. kuzeyinde bulunan ve adını bu ilçeden alan şelale, ırmak sularının 4-5 m’ lik bir falezden düşmesiyle meydana gelir. Az bir yükseklikten dökülmesine rağmen geniş bir alan üzerinde gürül gürül akışı görülmeye değer bir manzara oluşturur. Ayrıca Manavgat Irmağı 1 m. besleyen kaynaklardan en büyüğü olan karstik Dumanlı kaynağı, sol kıyıdaki dik bir kayanın yüzünde bulunan küçük mağaralardan fışkırarak çıkar. Duman ve köpük halinde 15 m. kadar yükselir ve ırmağa karışır.
Kent gürültüsünden uzaklaşıp doğa ile başbaşa kalmak isteyenler için şelalenin çevresinde uygun piknik alanları vardır. Ayrıca çevredeki lokantalar, taze balık yeme imkanını sunarlar. Ulaşım, Manavgat‘tan kalkan minibüslerle sağlanır.
Manavgat Şelalesi’ nde Su Seviyesinde Düşüş
DSi Manavgat İşletme ve Bakım Şube Müdürü Hüseyin Akkaya, şelalenin kaynağindan gelen suyun geçen yıllara oranla azald ığını belirterek, su seviyesindeki düşüşün kuraklıktan kaynaklandığını söyledi.

Eyfel Kulesi

Eyfel Kulesi, Paris‘in ünlü demir kulesidir. Eyfel Kulesi, aynı zamanda tüm dünyada Fransa‘nın sembolü halini almıştır. İsmini, inşa eden mühendis Alexandre Gustave Eiffel‘den alır. En büyük turizm cazibelerinden biri olan Eyfel Kulesi, yılda 6 milyon turist çeker. 2002 yılında toplam ziyaretçi sayısı 200 milyona ulaşmıştır.
Eyfel Kulesi’nin Tarihi
Eyfel Kulesi 1887 ile 1889 yılları arasında Gustave Eiffel‘in firması tarafından, Fransız Devrimi‘nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde inşa edilmiştir. Aslında Eyfel Kulesi‘nin mimarı Gustave Eiffel değil, İsviçreli Maurice Koechlin‘in siparişi üzerine tasarlayan Stephen Sauvestre‘dir. Meslektaşı Emile Nouguier ile beraber ilk tasarımları yapmıştır. Eyfel Kulesi‘nin, 7.739.401 Frank 31 Sent tutan inşaat masrafları, Gustave Eiffel‘in tahminlerinin 1 milyon frank üstündedir. 1889 yılındaki açılış tarihden önceki 5 ayda 1,9 milyon kişi ziyaret edince, yıl sonuna kadar toplam masrafın 3/4′ü çıkartılmıştır. Böylelikle Eyfel Kulesi, daha başından, kazanç sağlayan bir şirket görünümüne bürünmüştür. 3.000 işçi 26 ay boyunca 18.038 adet demir parçayı 2,5 milyon perçinle bir araya getirmiştir. Hiç ölüm vakası yaşanmamış olması, o günün şartlarında şaşırtıcı bir durumdur. 1902 yılında yıldırım çarpınca, kuleyi ışıklandıran lambalar ve bazı bölümler zarar görmüş ve yeniden yapılmıştır.
Ancak bu arada Eyfel Kulesi, onu bir utanç lekesi olarak gören Paris halkının tepkisini de çekmiştir. Bazı sanatçılar devasa bir sokak lambasına benzetirken, bir fabrika bacası gibi Paris‘in görsel itibarını zedeleyeceğini ileri sürmüşlerdir. Böylelikle devrin sanatçı ve edebiyatçı çevresinde bir kampanya başlatılmış, bu kampanya süresince ünlü sanatçıların imzaladığı bildiriler dağıtılmıştır

İzmit Kartepe Kayak Merkezi

Kartepe Kayak Merkezi,1650 mt. yükseklikte Kartepe Dağı üzerine kurulmuştur.
Kış turizminin yeni kayak merkezi Kartepe, bu kadar kısa sürede, size günübirlik kayak keyfi yaşamanızı ve doğayla iç içe olmanızı hedefliyor. Böylece hem kayak sporu pahalı bir spor olmaktan çıkıyor hem de kayak severler kayak yapmanın tadına varabiliyor.
Kartepe Kayak Merkezi, Kocaeli’nin hemen çıkışında; Maşukiye’de. Bursa, Ankara ve İstanbul üçgeninin tam ortasında bulunuyor. İstanbul’dan İzmit’e doğru hareket edip, yaklaşık 100 kilometre sonra otobandan çıkınca Maşukiye’ye ulaşıyorsunuz. Az ileride Kartepe, bütün heybetiyle sizi bekliyor. Yani kayak keyfi yaşamak için uçağa binip uzak diyarlara gitmeye ya da zorlu yollarda saatlerce araba kullanmaya gerek yok.
Maşukiye’den zirveye çıkmaya başlarken, vahşi doğaya adım atıyorsunuz. Yolun iki tarafını kaplamış geniş yapraklı ağaçların arasından geçtiğiniz zirve yolculuğu, 17 kilometre. Son derece zengin bitkisel örtüye sahip bölge, aynı zamanda yaban hayvanları için bakir bir saha. Öyle ki, özellikle sonbaharda sarıdan kahverengiye kadar onlarca farklı tonlara bürünmüş ağaçları izlerken; her an karşınıza bir geyik, bir ayı, hatta bir yaban domuzu çıkabilir.

Kayseri Erciyes Kayak Merkezi

İç Anadolu’ nun Tekir Yaylası üzerinde bulunan Erciyes Kayak Merkezi (3916) m. Türkiye‘nin en gözde manzarası, kayak öğrenme ve yapmaya en elverişli düzgün pistlerine sahiptir. Kayseri ilinin 25 km. güneyinde yükselir. Kayak severler bilir; kayak yapmanın zevkini en güzel toz kar verir en güzel toz karı Erciyes verir. Toz kar zevkini ve kayağın tadının doruklarına ulaşacağınız Erciyes Kayak Merkezi 8 adet mekanik lift bulunmaktadır. Bunlardan 3′ü Baby-lift 3′ü teleski ve 2’si dünyada kayakçıların en çok tercih ettiği telesiyejdir. Bu telesiyejler Zümrüt Limited Şirketi’nin bünyesinde bulunup Erciyes Kayak Merkezi‘nin en uzun ve taşıma kapasitesi en fazla olan mekanik tesisidir. 1′inci telesiyej 1500m uzunluğunda olup, 2215 rakımdan başlar ve 2550 rakımda biter. Daha çok profesyonel kayakçılara hitap eden 2′inci telesiyej 1600 mt uzunluğunda olup sizleri 2550 rakımdan alıp 3000 rakıma ulaştırır. Bu özelliklerinden dolayı Türkiye‘de bulunan en uzun chair-lifttir.
Erciyes Kayak Merkezi’nin Konumu
Kayseri’nin hemen güneyinde yükselir. Yaz tırmanışları için en uygun zaman Mayıs-Ekim ayları arasıdır. Sönmüş genç bir volkan dağ, Orta Anadolu’nun en yüksek doruğudur. Dağın kuzeyinde 700 m. uzunlukta bir dağ buzulu vardır. Doğu yüzünde 2100-2900 m. yükseklikte yer alan Tekir Yaylası bir kış sporları merkezidir. Telesiyejden sonra kamp yeri olan Çobanini’ne kışın yürüyerek yaklaşık 2,5-3 saatte gidilir. Tırmanış genellikle Çobanini’nden mola taşına kadar 1 saat sürüyor. Mola taşı tam şeytan deresinin ağzındadır. Buradan, küçük zirve yaklaşık 2-3 saat sürer. Orta Anadolu’nun en yüksek doruğu olan Erciyes Dağı (3916 m.) Kayseri ilinin hemen güneyinde yükselir. Erciyes Dağı, sönmüş bir volkandır. Üzerinde birçok yan volkan konisi bulunur.

Afyonkarahisar Gazlıgöl Termal Kaplıcaları


Tarihçesi
Efsaneye göre, Kral Midas her şeye sahip olmasına rağmen hiç çocuğu olmayan bir kralmış. Kral bu duruma çok üzüldüğünden gece gündüz Allah’ a yalvarıp yakarırmış bir çocuğu olması için nihayet Kral Midas‘ ın dünyalar güzeli bir kızı olmuş. Kralın kızı Suna, genç kızlığa adım attığı yıllarda illet bir hastalığa yakalanmış.
Bu güzel kızın vücudunda çıbanlar çıkmış. Bu sulu çıbanları hiç bir hekim iyileştirememiş. Ağrısına, sızısına ve bir türlü iyileşmeyen bu yaraların üzüntüsüne dayanamayan güzel kız Suna; yollara düşmüş. Dağ tepe demeden gezip dolaşır olmuş. Kral Midas kızını kollamaları için peşinden gözcü yollamış. Kralın güzel kızı Afyonkarahisar toprakları içindeki Gazlıgöl mevki yakınlarına kadar gelmiş. Tam yaz aylarında olduğu için Suna çok susamış.
Biraz su içmek için su aramış. Gazlıgöl kaplıcasının bulunduğu yerlerde yeşilliklerle çevrili bir su görmüş. Susuzluktan kavrulan kızcağız, çevresindeki bataklığa aldırmadan suya koşmuş. Eğilerek o çamurlu sudan kana kana içmiş. Birde bakmış suyun deydiği yerlerde bir tatlı gıcıklanma, bir sancı kesilmesi, bir huzur oluşmuş. Güzel kız atmış kendisini çamurlu suyun içerisine ağrıları yavaşlamış.
Sudan çıkıp günlerdir uykusuz ve yorgun olduğundan uzanıvermiş oraya ve derin bir uykuya dalmış. Suna uyandığında ağrılarının kalmadığını, çıbanlarının kurumaya başladığını görmüş. O suyun yanında bir hafta kalmış. Bir hafta sonra çıbanları yaraları tamamen geçmiş. Eski güzelliğine kavuştuğunu gören güzel Suna sevinçinden deliye dönmüş. İleride onu gözleyen gözcüler, kızın iyileştiğini anlayınca yanına gelmişler. Suna başına gelenleri anlatmış ve saraya dönmüşler. Kızını merak edip gece gündüz yas tutan Kral Midas, kızının bu iyileşmiş halini görünce çok sevinmiş ve kızana “Seni hangi hekim iyileştirdi?” kızım söyle hekim başı yapayım demiş.

Alanya Kalesi ve Anıt Eserleri


Alanya Kalesi
Denizden ve karadan zor ulaşabilirliği nedeniyle tarih boyunca devamlı yerleşime uğramış olan Alanya Kalesi; Anadolu’ yu süsleyen yüzlerce kaleden bugün ayakta kalabilmiş, en iyi korunmuş olanlarından birisidir.
Kale 6,5 km. yi bulan sur uzunluğu, 140′ ı bulan burçları, içindeki 400′ e yakın sarnıcı, yazıtlı kapıları ile Selçuklu sanatını en iyi yansıtan, Selçuklu‘ nun görkemliliğini gözler önüne seren bir açık hava müzesi görünümündedir. Surlar, Kızılkule‘ den başlayarak, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda Burnu Üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu‘ na inerek Tophane ve Tersane‘ yi geçip başladığı yer olan Kızılkule‘ de son bulur. Kalenin ilk iskan tarihi Hellenistik Döneme kadar insede gerçek anlamda Selçuklular tarafından tüm görkemliği ile abidevi hale getirilmiştir. Kalenin, içkale olarak adlandırılan ve yarımadanın batı köşesinin en yüksek yerinde kurulmuş olan bölümünün denizden yüksekliği 250 metreyi bulmaktadır. İdari ve askeri örgütlenmenin merkezi olması nedeniyle dört yönden dayanıklı surlarla çevrilmiştir. İçkalenin orta kısmında yer alan tuğladan yapılmış iki adet Selçuklu Devri su sarnıcı bugün de işlevini sürdürmektedir. İçkaledeki başlıca yapılar batı hariç diğer cephelerde kale duvarlarının içine dayandırılarak inşa edilmiştir

Çin Seddi

Dünyanın 7 Harikası’ ndan biri olarak adlandırılan Çin Seddi, dünyanın en uzun geçmişe sahip ve en büyük çaplı askeri savunma projesidir. 7 bin kilometreden uzun olan Çin Seddi‘ nin yapım tarihi, M.Ö 9. yüzyıla uzanır. Zamanın Orta Çin krallıkları, kuzeydeki etnik grupların saldırılarını engellemek için, sınırlarda duman işaretlerinin verildiği kule ve kaleleri birbirlerine setlerle bağladılar. Çin Seddi böylece oluşturuldu. Bu, en eski Çin Seddi‘ ydi. Çin tarihindeki İlkbahar ve Sonbahar ile Savaşan Devletler dönemlerinde, krallıklar arasında sürekli savaşlar yaşandı. Büyük devletler birbirlerinden korunmak için, sınırlarındaki dağlara setler inşa ettiler.
M.Ö 221 yılında, Qin hanedanının imparatoru Yinzhen, Çin‘ i birleştirdikten sonra, kuzeyde göçebe yaşam sürdüren ve hayvancılıkla geçinen atlı askerlerin saldırılarını önlemek için, daha önce kralların inşa ettirdikleri setleri birbirine bağladı. O dönemlerde Çin Seddi‘ nin uzunluğu artık 5 bin kilometreyi aşmıştı.
Qin hanedanından sonraki Han hanedanı, Çin Seddi‘ ni 10 bin kilometrenin üzerine çıkarttı. Han hanedanından sonraki 2 bin yılı aşkın süre içinde, her dönemin yöneticilerinin Çin Seddi‘ ni farklı derecelerde inşa ettirmeleriyle Çin Seddi‘ nin uzunluğu 50 bin kilometreyi aştı. Bu uzunluk, ekvatorun çevresinden bile fazladır.
Şimdi görülen Çin Seddi, Ming hanedanı döneminde (1368-1644) inşa edildi. Çin‘ in batısındaki Gansu eyaletindeki Jiayu Geçidi‘ nden, kuzeydoğusundaki Liaoning eyaletindeki Yalu Nehri’ nin kıyısına kadar uzanan ve uzunluğu 7300 kilometreden fazla olan Çin Seddi, dokuz eyalet, merkeze doğrudan doğruya bağlı şehirler ve özerk bölgelerden geçer. Bir savunma projesi olarak dağ sırtları boyunca inşa edilen Çin Seddi, çöller, otlaklar ve bataklıkları aşar. İnşasının farklı coğrafi özelliklere göre gerçekleştirilmesi, Çin milletinin atalarının zeka yaratıcılığını gösterir. Dalgalanan dağların sırtları boyunca inşa edilen Çin Seddi‘ nin dış tarafında uçurum vardır. Eski çağların askeri koşullarında, saldırganların Çin Seddi‘ nden geçmeleri mümkün değildi.

Halikarnas Mozolesi-Mausoleion


Kral Mausolos adına karısı ve kız kardeşi Artemisia tarafından Halikarnassos‘ da yaptırılmış, Dünyanın yedi harikasından biri sayılan, kolonlarıyla Yunan mimarisini, piramit şeklindeki çatısıyla da Mısır mimarisini birleştiren, oldukça büyük boyutlardaki mezardır. Bu öneminden dolayı kendinden sonra gelen, aynı stildeki tüm yapılara mozole denmiştir.
Mausoleion alanı bugün açık hava müzesi olarak düzenlenmiştir. İçeri girildiğinde sağda Bodrum tipi bir ev görülmektedir. Solda görülen uzun yapı içinde Mausoleion‘ la ilgili kabartmalar, maket ve bazı çizimlerle yapıya ait mimari parçalar sergilenmektedir.
Dünyanın yedi harikası‘ ndan biri diye tanımlanan Mausoleion‘ un yükseldiği yer bugün bir çukur olarak görülür. Bu çukurun ne olduğunu anlamak için öncelikle kapalı sergi salonunun gezilmesi gerekir. Taban ölçüleri 32 x 38 metre boyutlarındaki Mausoleion, bir zamanlar uzun kenarı 242,5 kısa kenarı 105 metre olan geniş bir alanın kuzeydoğu köşesinde yükselmekteydi.
Antik yazarların anlattıklarına göre Mausoleion, dört bölümden oluşmaktadır. En altta yüksek bir kaide (podyum); onun üzerinde kenarlarında onbir, kısa kenarlarında dokuz olmak üzere 36 İon sütunlu tapınak şeklinde bir bölüm vardır; onun da üzerinde 24 basamaklı piramid şekilli bir çatı ve en tepede dört atın çektiği araba içinde Mausolos ve Artemisia‘ nın heykelleri yer almaktadır.

Ankara Kocatepe Cami


Kocatepe Camii Ankara‘ nın Kocatepe semtinde 1967′ de inşaatına başlanan ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1987′ de inşaatı tamamlanan camisidir.
Kocatepe Camii için ilk önce Mimar Vedat Dalokay‘ın hazırladığı proje kabul edilmiş ve bu projeye göre caminin temeli atılmış fakat daha sonra bu projeden vazgeçilmiştir.
1967 yılında Hüsrev Tuğla ve Fatin Uluengin‘ in çizdiği projeye göre temeli atılan Kocatepe Cami‘ nin inşaatı çok uzun sürdü. 1981′ de caminin inşaatını ve mal varlığını Türkiye Diyanet Vakfı devraldı. Bu tarihten sonra inşaat çalışmaları hızlanan Kocatepe Cami 1987′ de dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ibadete açıldı.
4500 m²’ lik bir alan üzerinde inşa edilen caminin alt kısmında konferans salonu, kütüphane, otopark, ticarethane ve idari birimler bulunmaktadır.
Geleneksel mimariye bağlı kalınarak inşa edilen Kocatepe Camii‘ nin ana mekanı 4 fil ayağı üzerine oturan bir merkezi kubbe ile dört yarım kubbeden oluşur. Caminin 88 m uzunluğunda 4 minaresi vardır. Minarelerin şerefelerine hem asansörle hem de merdivenle çıkılır.

Sultan Ahmet Camisi


17. Yüzyılın iki önemli eserinden biri olan Sultanahmet Camii, Mimar Sinan’ dan sonra Türk mimarlığının meşalesini ele alan Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’ nın ellerinde yükselirken Mimar Sinan’ ın Şehzade Camii, göz önünde tutulmuş, ancak onun şeması çok ileriye götürülmüştür.
Bilindiği gibi caminin banisi Sultan I. Ahmet genç yaşta, henüz 14 yaşında iken Osmanlı tahtına 14. hükümdar olarak oturmuş ve 14 yıl saltanat sürdükten sonra 1617 de vefat etmiştir.
Zitvatorok barış anlaşması bölgeye ve Osmanlıya bir rahatlama dönemi açıp devletinin prestijini tekrar perçinleyince Allah’ a bir teşekkür belgesi olmak üzere taht şehrinde o zamana kadar görülmemiş güzellikte bir mabed yükseltmeyi aklına koyar. Baş motifi ve tutkusu, kulluğunu kanıtlayabilmek üzere, o zamana kadar yapılmış olan camilerin en büyüğünü ve en güzelini yapmak ve özellikle de Ayasofya‘ yı geçmek buna birde nam-u şanını kıyamete kadar yaşatacak bir eser bırakma ihtirası hiç çekinmeden eklenebilir

Selimiye Camii

Selimiye Camii’nin Yapım Süreci Selimiye Camii’nin inşasına başlandığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Selimiye Camii kapısı üzerinde bulunan cami kitabesinde, inşaasına 1568 (H. 976) yılında başlandığı kaydedilmiştir.
Cami inşaatının başlangıç döneminde Edirne kadısına Divan’dan gönderilen 20 Haziran 1568 tarihli emirde, camii inşaatı nedeniyle fiyatları arttıran kereste tüccarlarının, fiyatlarını kontrol etmesi istenilmiştir. Bu belge ile birlikte Selimiye Camii’nin, 20 Haziran 1568 tarihinden sonraki yaz aylarından birinde temel kazısının başlamış olabileceği düşünülebilir.
Dayezade Mustafa Efendinin Risale-i Selimiye adlı eserinde, Sultan Selim, Hicri 976 senesinin Sefer ayının 27. Günü (21 Ağustos 1568) caminin yapımını Mimar Sinan’a havale ettiği ve yerinin seçilmesini emrettiği kaydedilmiştir.
Selimiye Camii Yapı Malzemeleri Selimiye Camii’nin yapı malzemeleri Edirne ve civarından sağlanmıştır. Camiye malzeme sağlamakla görevli hassa emini Halil’in verdiği bilgilere dayanılarak, Enez’de bazı direklerin ve Fere’deki bir renkli taş ocağı ürünlerinin gönderilmesi için Divan’dan, ilgili kadılıklara emirler gönderilmiştir. Bütün bu çalışmaların 1568 sonbaharında da sürdüğü bu belgelerden anlaşılmaktadır.

Machu Picchu Antik Kenti

Machu Picchu Antik Kenti, And Dağları ‘nın bir dağının zirvesinde, 2.360 m yükseklikte, Urubamba vadisi üzerinde kurulmuş olup. Peru‘ nun Cusco şehrine 88 km. mesafededir. Machu Picchu Antik Şehri, İnka‘ lı bir hükümran olan Pachacutec Yupanqui tarafından 1450 yılları civarında inşa ettirilmiştir. İspanyol istilacılar 1532 yılında buraları feth ederken sık dağlar arasında kalmış bu Machu Picchu Antik Şehri, istilacılar tarafından fark edilmemiş ve bu sayede zarar görmemiştir.Machu Picchu Antik Kenti, 200 den fazla, merdiven sistemiyle birbirne bağlı olan taş yapıdan oluşur.
Şehrin 3000 basamağı bugün hala gayet iyi durumdadır.
Kuruluş amacı ve anlamı bugüne kadar gelmiş olan tartışma konusudur. Günümüze gelmeyi başarmış bilimsel kanıt içerikli çok fazla ipucu bulunmamasından, sadece tahminler yapılabilmektedir. Bu yüzden o zamanlardaki adı bilinemeyen Machu Picchu Antik Şehri, ismini bugün yakınlarda olan bir dağ zirvesinden almıştır. Şehrin tarım alanı olarak kullanılan teraslardan oluşan bölümleri, Eski Zirve (Quechua dilinde: Machu Picchu) denen dağın eteklerindedir. Şehrin sonunda ise Genç Zirve (Quechua dilinde: Huayna Picchu ) yükselir.
Tarihçe
Machu Picchu Antik Şehri’ nde içinde 100 den fazla insan iskeletinin bulunduğu 50 adetin üzerinde mezar keşfedilmiştir. (ilk başlarda bunların %80′ i kadın olduğu sanılmış, ama sonraki incelemelerde eşit dağılım olduğu tespit edilmiştir) Bu keşfe istinaden şehrin, İnkalar‘ ın yetiştirme ve disiplin yeri olduğu teorisi geliştirilmiş. Ancak zamanımızda bu teori geçerliliğini yitirmiş durumdadır.

Aphrodisias Antik Kenti

Tarihçe
Kent adını, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’ den almıştır. Aphrodisias ismi ilk olarak M.Ö. 2.yy’ da kullanılmaya başlanmıştır. Kent daha önce başka adlarla anılıyordu. Kullanılan isimler sırasıyla ;
LelegonpolisMegapolisNinoiAphrodisiasKayraGeyre Yerleşim geç neolitik çağa kadar uzanmaktadır. Akropolde ve pekmeztepede yapılan kazılar neticesinde, iki köyün varlığı kanıtlanmıştır. M.Ö. 2yy’ da Roma egemenliğinin güçlenmesiyle, kent kutsal yöre olarak önem kazanmış ve Aphrodisias ismini almıştır.Kazılarda ortaya çıkarılan tiyatronun sahne yapısının duvarlarındaki yazılarda, Caesar’ ın, Aphroditeye hediye ettiği altın bir Eros heykelinden söz edilmektedir. Dolayısıyla Caesar kente gelmiş, tanrıçaya sadakatini sunmuş olabilir.
İ.Ö. 44 yılında Caesar’ ın öldürülmesinden sonra katillerin yandaşlarından olan Labienus ce adamları kenti ele geçirip talan etmişlerdir. Octavianus ve Antonius’ a sadakatinden ötürü M.Ö. 39 yılında triumvirlik kararıyla bazı ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu ayrıcalıklar, vergi muafiyeti, tapınağa sığınma hakkı ve özerkliktir. M.Ö. 27′ de Oktavianusun tahta çıkışından sonra da sıcak ilişkiler devam etti. M.S. 1.yy’ dada ilişkiler devam etti. Julius Cladius soyunun imparatorları kente büyük ilgi duyuyorlardı. M.S. 22 yılında Tiberius daha önce senatonun tanıdığı ayrıcalıkları yeniden onaylamıştır. 3. yy’ ın sonuna kadar bu ilgi devam eder.
1. ve 3. yy arası buradaki heykeltıraşlık okulunun ünü her yere yayılmış ve çok uzaklardan bile Aphrodisias’ ın ziyaretçi almasını sağlamıştır. Salbakos’ dan (Babadağ) çıkartılan mermerler, burada işlenip birçok yerden gelen siparişleri karşılamaya çalışıyordu. Heykellerinin yanı sıra bilim ve sanat alanında da eserler ortaya koymuştur.

Anıtkabir

Türk Kurtuluş Savaşı’ nın ve Türk İnkılaplarının büyük önderi Türkiye Cumhuriyeti‘ nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ ün, Türk vatanının bağımsızlığını kazanması için giriştiği savaş ve Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak amacıyla gerçekleştirdiği inkılaplarla geçen yaşamı 57 yıl sürmüş ve Büyük Önder 10 Kasım 1938′ de ebediyete intikal etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’ yi bütün kurumları ile çağdaş uygarlığın bir üyesi yapan, insanlık tarihine mal olmuş büyük bir önderdir. O’ nun yüceliğini her yönüyle temsil edecek, ilke ve inkılapları ile çağdaşlaşmaya yönelik düşüncelerini yansıtacak bir anıt mezar yapma fikri, Atatürk‘ ü kaybetmenin derin hüznü içindeki Türk milletinin ortak isteği olarak belirmiş ve yapımına karar verilmiştir.
Rasattepe (Anıttepe)
Anıtkabir yapılmadan önce rasat istasyonu bulunması dolayısıyla Anıttepe‘ nin ismi Rasattepe idi.
Bu tepede, M.Ö 12. yüzyılda Anadolu’ da devlet kuran Frig uygarlığına ait tümülüsler (mezar yapıları) bulunmaktaydı. Anıtkabir‘ in Rasattepe‘ de yapılmasına karar verildikten sonra bu tümülüslerin kaldırılması için arkeolojik kazılar yapıldı. Bu tümülüslerden çıkarılan eserler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi‘ nde sergilenmektedir.

Taç Mahal

Taç Mahal, Hindistan Türk İmparatorluğu’ nun Timuroğulları hanedanının 5. hükümdarı Şah Cihan Şah-ı Cihan (Dünyanın Şahı-1593-1666) tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan’ ın Agra şehrinde, Jumna (Yamuna) Nehri’ nin kıyısında yaptırılmıştır. (Babür Şah’ ın kurduğu Hint-Türk İmparatorluğu, Hindistan’ da 332 yıl (1526-1858) egemen oldu.)
Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt olarak kabul edilen bu anıt mezar, Şah Cihan’ ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Arcümend Banu’ nun, (Mümtaz Banu Begüm) doğum sırasında ölümü üzerine, onun hatırasına yaptırılmıştır.
Yapının mimarları; Mimar Sinan’ ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazıları yazan Hattat Serdar Efendi, eserin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul’ dan davet edilmişlerdi. 1630′ da inşaasına başlanan eser, 22 yıl sonra 1652′ de tamamlanmıştır.
Taç Mahal’ in yapımında parlak, ince mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmıştır. Aynı mermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmıştır.
Kubbe üzerinde altınlı bir alem vardır. Türbenin beyaz mermerden 4 minaresi vardır. Anıtın dört yanına Hattat İsmail Efendi tarafından Yasin suresinin tamamı yazılmıştır

Efes Antik Kenti


İlk çağın en ünlü şehirlerinden biri olan Efes Antik Kenti, Küçük Menderes nehrinin sularını boşalttığı körfezin yakınında kurulmuştur. Tarıma elverişli toprakları, Doğu’ya açılan büyük ticaret yolu oluşu, gerek putperestlik gerekse Hıristiyanlık döneminde çok önemli bir dini merkez oluşu, tarihe büyük bir kent olarak geçmesini sağlamıştır. İlim ve sanat dünyasında da adını duyurmuş, ünlü kişiler yetiştirmiştir. Bunlar rüya tabircisi Ardemidotus, şair Callinos ve Hipponax, filozof Heraklitos, Ressam Parrhasius, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus’tur. Efes Antik Kenti’nin tarihi M.Ö.6000’lere uzanmaktadır ki bunu, son yıllarda Arvalya ve Çukuriçi höyüklerinde ele geçen buluntular ortaya çıkarmıştır.
Ayasuluk Tepesi‘nde yapılan kazılarda burada Erken Tunç Çağından günümüze kadar kesintisiz yerleşmenin varolduğunu göstermiştir. Bu da eski Efes’in Ayasuluk Tepesi‘nde olduğunu, buranın Anadolu kavimleri ve Hititler tarafından iskan edildiğini ispatlamaktadır. Ayrıca Hitit yazılı metinlerinde Apasas olarak geçen kentin bu kent olduğu da kesinleşmiştir. Antik yazarlar Strabon ve Pausinias, tarihçe Herodot, Efes’li şair Callinos gibi antik kaynaklar Efes’in Amazonlar tarafından kurulduğuna ve yerli halkın Karyalılar ve Leleglerden oluştuğuna işaret etmektedirler.
M.Ö.11 yüzyılda Atina Kralı Kodros’un oğlu Androklos, diğer kolonistler gibi Anadolu’ya gelmiş, Efes Antik Kenti civarına yerleşmiştir. Söylenceye göre; Androklos yeni bir şehir kurmak için yol çıkmadan önce kahine danışır. Kahin ona şehri kuracağı yerin bir balık ve yaban domuzu tarafından gösterileceğini söyler. Adamlarıyla birlikte Anadolu kıyılarına adım adan Androklos yakaladıkları balıkları tavada pişirirken, tavadan fırlayan bir balığın sıçrattığı kıvılcımlar çalıları tutuşturur. Çalıların arkasında bulunan bir yaban domuzu alevlerden korkarak kaçmaya başlar. Bunu Andraklos kahinin söylediklerini hatırlar ve atına binerek yaban domuzunu takip eder ve onu öldürür ve yaban domuzunu öldürdüğü yere kentini kurar. Bu söylence Hadriyan Tapınağı’nın frizlerinde betimlenmiştir. Bu kabartmaların orijinalleri ise Efes Müzesi‘nde sergilenmektedir.