14 Ağustos 2008 Perşembe

Diyabet-Şeker Hastalığı

Diyabet nedir? Nasıl meydana gelir? Diyabet, başta karbonhidratlar olmak üzere protein ve yağ metabolizmasını ilgilendiren bir metabolizma hastalığıdır ve kendisini kan şekerinin sürekli yüksek olması ile gösterir. Diyabet hastalarındaki temel metabolik bozukluk, kan yoluyla taşınan glükozun (şekerin) hücrelerin içine girememesidir. Normal koşullarda besinlerden elde edilen veya karaciğerdeki depolardan kana salınan glükoz pankreas tarafından salgılanan İNSÜLİN hormonunun yardımıyla hücre içine girer ve orada yakılarak enerjiye dönüşür. Hücrelerin üzerinde değişik maddelerin girmesine izin verilen kapılar vardır. Bu kapılar normalde kilitlidirler ve uygun anahtar varlığında açılırlar. Diyabet, hücrelerin üzerindeki glükoz kapısının açılamaması durumudur. Bu örnekten ilerlersek diyabet, anahtar işlevi gören İNSÜLİN hormonu yetersizliğine ve/veya insülinin etkilediği reseptörlerin (hücre kapısındaki kilidin) bozukluğuna bağlı gelişmektedir.
Kaç tip diyabet vardır? Diyabet sıklığı ne kadardır? Nedenlerine göre bir çok diyabet tipi olmakla birlikte diyabet vakalarının çok büyük bir kısmını Tip 1 ve Tip 2 diyabet vakaları oluşturmaktadır.
Tip 1 Diyabet Daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Tip 1 diyabet, pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir süreç (vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini tanıyamaması) sonunda zedelenmesi ile meydana gelmektedir. Mutlak veya görece bir insülin yetersizliği olduğundan hastalar ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) almak zorundadırlar. Bu nedenle Tip 1 diyabet İnsüline Bağımlı Diyabet (Insulin Dependent Diabetes Mellitus=IDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak toplumdaki diyabet vakalarının %10’unu Tip 1 Diyabet vakaları oluşturmaktadır. Çocukluk çağında Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42’sinde diyabet gelişmektedir. Tip 1 diyabet genel olarak kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir.
Tip 2 Diyabet Sıklıkla erişkinlerde ve şişman (obes) kişilerde görülmektedir. Tip 2 diyabetli hastalarda insülin salgılanmasındaki yetersizlikten çok dokulardaki insülin reseptörlerindeki direnç (rezistans) sonucunda glükoz metabolizması bozulmaktadır. Tip 2 diyabetin kuvvetli bir genetik yatkınlık zemininde geliştiği bilinmekle birlikte, genetik mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. Tip 2 diyabetliler hastalıklarının başlangıcında ve sıklıkla çok uzun bir süre insülin ihtiyacı olmaksızın yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Bu nedenle Tip 2 diyabet İnsüline Bağımlı Olmayan Diyabet (Non-Insulin-Dependent Diabetes Mellitus= NIDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak erişkin nüfusta %4-8 oranında Tip 2 diyabet görülmektedir.Diyabetin bulguları nelerdir? Diyabete bağlı klinik bulgular vücuttaki karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının bozulmasına bağlıdır. İnsülin eksikliği ve/veya insülin direnci nedeniyle hücrelere giremeyen glükoz belli bir serum düzeyini (180mg/dl) aştığında idrarla atılmaya başlar. Böbreklerden atılan glükoz beraberinde sıvı atılımını da arttırır ve sonuçta ÇOK VE SIK İDRAR YAPMA (POLİÜRİ) olur. Vücut, poliüri ile olan sıvı kaybını karşılamak için ÇOK SU İÇİLİR ve bu da POLİDİPSİ olarak isimlendirilir. Organizma, enerji kaynağı olarak glükozu kullanamayınca bir taraftan İŞTAH ARTAR diğer taraftan yedek enerji depoları olan yağlar ve proteinler yıkılmaya başlar ve bunun sonucunda iştah artmasına rağmen KİLO KAYBI olur. Bu klasik bulguların dışında diyabet hastalarında ÇABUK YORULMA, GÖRME BULANIKLIĞI, SIK DERİ ENFEKSİYONU, KADINLARDA VAJİNAL MANTAR ENFEKSİYONU gibi bulgular da görülür.
Diyabet tanısı nasıl konur? Diyabet tanısı, çeşitli uluslararası kuruluşların (WHO, Amerikan Ulusal Diyabet Veri Gurubu=NDGG) belirlediği ölçütlere göre konmaktadır. Bu ölçütler:
Klasik diyabet bulguları olan bir kişide herhangi bir zamanda ölçülen plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması,
En az 8 saatlik aç (kalori almayan) bir kişide plazma şekerinin 140 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması. Yakın zamanda Amerikan Diyabet Birliği açlık kan kekeri sınırını 126 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olarak belirlemiştir.
Şeker yükleme testinde (OGTT) 2. saatdeki plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması.
Gizli şeker nedir? Halk arasında gizli şeker olarak isimlendirilen durum, normal glükoz dengesi ile diyabet arasındaki metabolik durumu ifade etmektedir. Normalde açlık plazma şekerinin 110 mg/dl olması gerekmektedir. İşte açlık plazma şekerinin 110 mg/dl'nin üzerinde fakat 140 mg/dl'nin altında (yeni kriterlere göre 126 mg/dl) olması bozuk glükoz toleransı olarak tanımlanmaktadır. Benzer şekilde şeker yükleme testi yapılan kişilerde 2. Saatdeki plazma glükoz düzeyininin 140 mg/dl'nin üzerinde fakat 200 mg/dl'nin altında olması da bozuk glükoz toleransı olarak isimlendirilmektedir. Bu durumdaki kişilerin gün boyu kan şekerleri normaldir ve diyabetin klasik bulguları görülmez. Bununla birlikte bu kişiler Tip 2 diyabet için en riskli grupta olduklarından yaşam biçimlerini yeniden düzenlemeleri gereklidir.

Titreme

Belirtiler
- Ellerinizin, kolunuzun, başınızın, dilinizin veya gırtlağınızın ritmik, gidip gelen hareketleri.
- Kol ve baştaki belirtiler organın kullanılmasıyla artar.
Esansiyol tremor ciddi bir durumdur. Aile eçmişinde bulunduğu zaman familiel tremor dini alır. Tremorun en yaygın şekli olmasına ağmen, sebebi bilinmemektedir. Ritmik Tre-ıor orta ile ileri frekans (saniyede 6 ila 10 titreme) arasında değişkenlik gösterir.
Hemen bütün vakalar ailede kalıtım yoluya sürer ve buluğ çağında veya daha sonra or­aya çıkar. En büyük sıklıkla orta yaş ile ileri yaşta başlar ve ağır ağır gelişir. Zaman içinde litreme bütün kolunuzu veya her iki kolunuzu, Daşınızı, sesinizi ve hatta öz kapaklarınızı etkileyebilir. Bir kahve fincanını veya çatalı tutmak gibi istemli hareketleriniz genellikle titremeyi artırır. Bu hareketle azalma eğilimi gösteren Parkinson hastalığının aksine bir durumdur.
Stres de esansiyel tremorun ritmik sarsıntı­sını artırabilir. Genellikle aktif olduğunuz za­manlarda başladığını farkedebilirsiniz. Uyku sırasında ortadan kalkar.

Dil Felci

Sinir sistemindeki bir bozukluktan dolayı, dil gücünün kaybolmasıdır. Doktor tarafından tedavi edilmesi gerekir. Bozukluğun nedeni çeşitli sebeplerden olabilir....

Migren

Migren
::::::::::::::::::::::::
Migren dünyada bilinen en eski hastalıklardan biridir. Mısır'da Firavunlar döneminden papirus kalıntılarında baş ağrısı tedavi çizimlerine rastlanmıştır. Hastalık için "yarım baş ağrısı" anlamına gelen latince söylemin değişimiyle MIGREN adı yerleşmiştir. Ülkemizde de yaygın olarak halk tarafından bilinmektedir. " Migren herhalde ", " Migrenim tuttu " laflarını her insan duymuştur.
Migren, gelip geçici baş ağrısı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Baş ağrısı en uzun bir gün sürer. Çoğunlukla 3 - 5 saat devam eder. Ağrının şiddeti kişiden kişiye değişir. Ayni kişide de her ağrı ayni şiddette değildir. Ağrı şiddetli olduğunda bulantı ve kusma ağrıya katılır. Kusmadan sonra ağrıda bir azalma olması migrene ait bir özelliktir. Ağrı genellikle başın bir yarısında başlar ve her tarafına yayılır. Kusmadan sonra ağrı azalmadan sürüyorsa ve başın tek tarafından başlayan ağrı, her ağrı geldiğinde ısrarla aynı tarafta ve yer değiştirmiyorsa bir hekime danışmak gerekir.
Hekim migrene ait olduğu düşünülen ağrının başka bir nedeni olabileceğini araştıracaktır.
Baş ağrısı sırasında hastalar parlak ışık ve sesten rahatsızlık duyarlar. Loş ve sessiz bir ortamda yatmak isterler. Ağrı geçtiğinde çoğunlukla uyurlar. Bunu da " ağrım uyuyunca geçiyor." diye aktarırlar.
Migren kadınlarda daha çok görülür. Adet öncesi, adet ve adet sonrası dönemlerde yoğunluk gösterdiği bilinmektedir. Yalnız bu dönemlerde ortaya çıkan tipleri de vardır. Her yaşta başlayabilir. Bebeklerde görülen periyodik kusmaların bile migrenle ilgili olduğu düşünülmektedir. Migren hastası olan kadınların ağrıları menopozdan sonra çok hafifler ya da kaybolur. Migren ataklarının sıklığı değişkendir. Haftada ikiden çok baş ağrısı söz konusu ise hastanın ağrı gelmesini önleyen tedavi için bir nöroloji doktoruna başvurması önerilir. Migren hastalarının ailelerinde mutlaka migreni olan bir kişi vardır. Hastalar bunu çoğunlukla kabul etmezler illa kendilerindeki ağrıya tıpatıp benzer bir ağrı olmadığını savunurlar. Oysa migren ağrısı kişiden kişiye, şiddeti ve sıklığıyla farklıdır. Migren ailevi geçişli bir hastalıktır. Bazı yiyecekler ve bazı durumlar baş ağrısını davet edebilirler. Uykusuzluk, açlık, mayalı içkiler, eskitilmiş peynirler, kabuklu deniz mahsulleri, konserve yiyecekler ve kuru yemişler ağrıyı tetikleyebilir. Bazı migren hastaları ağrının geleceğini önceden anlarlar. Çoğunluk hastada bu hafif bir ağrı ve durgunluk hissi olarak kendini gösterir. Bazı hastalarda bu öncü belirtiler, parlak ışık çakmaları, yarım görme, bulanık görme şeklindedir.Ağrı bunları izler. Bunlara " öncü belirtili migren " ( Auralı Migren ) diyoruz. Çok nadir hastada da bir beden yarısında güçsüzlük ya da gözde kapanına ve çift görme ile giden migren tipleri de görülür. Bu tipler de " eşliğinde bozukluk gösteren " ( komplike ) migren olarak adlandırılır. Migren iyi huylu bir hastalıktır. Sakatlığa neden olmaz. Ancak iş günü kaybına neden olduğu ve çok kişide görüldüğü için ciddiye alınan bir hastalıktır. Ağrıdan sonra hasta sanki ağrıyı çeken o değilmişçesine sağlıklı ve iyidir. Hastalar ağrıyı hisseder hissetmez alırlarsa ağrı kesici ilaçlarla rahatlarlar. Ağrı çok sık geliyorsa sorumlu migrenden ziyade sık kullanılan ağrı kesici ilaçlardır. Migren hastalarında günlük gerilim baş ağrıları görülmesi de olağandır ve hastalar migren ağrısını diğer baş ağrısından ayırt etmeyi öğrenmelidirler.
Migren Ağrıları
Belirtiler
- Bazen mide bulantısı ve kusma ile karışık yoğun başağrısı.
- Görme alanınız içinde parlak,
mektedir. Ancak baştaki kan damarlarının kat­kısı olduğuna dair belirtiler vardır. Migren ağrı­sı, genellikle sabah erken saatlerde veya gün içinde başın bir yanında yoğun bir ağrı ile baş­lar ve dah asonra diğer yana da yayılabilir. Tek bir yandan ya da tüm başta başlayan ağrı bir­kaç dakika ilâ bir-iki saat arasında ciddi doruk­lara ulaşır ve tedavi edilmezse saatlerce, hatta iki güne kadar sürebilir. Krizlerin geliş sıklığı her günden birkaç ayda bire kadar değişebilir. Bu krizler mide bulantısı ve/veya kusma ile birlikte de gelebilir. Migrenin klinik olarak çe­şitli seyir şekilleri vardın Klasik migren ("auralı") basit migren ("aurasız") ve karmaşık migren. Klasik migren tipinde, başağrısından.-öfice uya­rıcı belirtiler vardır. Başağrısı başlamadan saat­ler önce kendinizi enerji dolu, susamış, tatlıya karşı müthiş iştahlı, uykulu, tedirgin veya dep-resif hissedebilirsiniz. Ağrı başlamada^ yaklaşık 20 dakika önce palak ışık, zikzak çizgiler, yavaş yavaş yayılan kör noktalar görmek, baş dön­mesi veya vücudun bir yanında uyuşukluk his­setmek gibi nörolojik belirtiler başgösterir. Ba-şağrısından önce ortaya çıkan belirtilere aura denir. Basit migrenin tipik uyarıcı belirtileri yoktur. Birkaç dakika veya daha uzun bir süre içinde tüm yoğunluğuyla ortaya çıkar. Karma­şık (komplike) migren, başağnsından daha da uzun sürebilecek uzatmalı nörolojik belirtilere bağlıdır. Bunlar yüzde, bir el ya da bir bacakta başgösteren uyuşukluk hissi-, dudaklarda uyu­şukluk, konuşma ve yazma zorlukları gibi be­lirtilerdir. Çok nadir olarak bu belirtiler, belki de beyinde oluşan bir enfarktüsten dolayı, kalıcı olabilir. Migrenin daha az görülen tipleri arasın­da ailevi hemiplejik migren vücudun bir yanı paralize olur ve hastanın ailesinden mutlaka bir yakının aynı sorunu vardır) başağrısız mig­ren (genlelde yaşlı kişilerde görülür), oftalmop-lejik migren (gözlerin paralize olması ile bariz-leşen migren), status migrenus (72 saatten faz­la süren migren) ve migrenli enfarktüs aura belirtilerinden bir veya daha fazlasının 21 gün­den uzun sürmesi) sayılabilir. Migrenler çocuk­luk, ergenlik ya da genç erişkinlik çağlarında başlayıp, genellikle yaş ilerledikçe sıklık ve yo­ğunluk açısından giderek azalma gösterir. Bu rahatsızlık oldukça yaygın ve basit bir bozuk­luktur. Kadınlarda erkeklere oranla 3 kat daha fazla görülür. Migren ayrıca adet öncesi gerili­minden de kaynaklanabilir. Gebelik sırasında krizlerde bir gerileme eğilimi vardır.
Hastalara Verilebilecek Öğütler Migren tanısını mutlaka doktor koymalıdır. Yakınlarınızın söylemesi ile migren hastası olduğunuza inanmayın. Haftada iki kereden fazla baş ağrısı için ilaç kullanmayın. Ağrı kesicilerin sorunsuz kullanımı ile kimi ilaç böbreğinizi kimisi de karaciğerinizi tedavisi olanaksız şekilde hastalandırabilir. Içinde " ergotamin " olan ilaçları ayda bir kereden daha çok ( doktor vermiş olsa bile ) kullanmayın. Her zamankinden farklı baş ağrısı hissederseniz mutlaka bir nöroloji kliniğine başvurun

Alzheimer-Bunama

TANIMLAMA:Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır.Beynin belli bölgelerinde, bilinmeyen bir nedenle birtakım proteinler birikir. Bu da beyindeki haberleşmeyi sağlayan sinir hücrelerinin hasar görmesine yol açar.Tanısı ön planda öykü almaya dayanmaktadır. Demans sebepleri arasında birinci sırada gelir.Bellek ve bilişsel işlevlerde günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayacak derecede kronik ve ilerleyici kayıpla karakterizedir. Yaşamın orta ve ileri evrelerinde ortaya çıkar ve 50 yaş altında görülmesi pek nadirdir. Alzheimer hastalığı'nın görülme sıklığı yaşla birlikte artar, 65 yaşında gözülme sıklığı yüzde 5’lerdeyken, 60 yaş üstünde yüzde 30’a çıkar.BELİRTİ VE BULGULAR:Alzheimer hastalığının ilk belirtisi genellikle unutkanlıktır. Yakın zamana ait bilgileri hatırlama ya da yeni bilgiler öğrenme güçlüğü görülür. Ayrıca konuşma bozukluğu, karar verme güçlüğü, kişileri tanıyamama ya da yolunu kaybetme gibi başka zihinsel sorunlar' da başgösterir.Alzheimer hastalarında tabloya çoğu kez davranış ve kişilik bozuklukları da eşlik eder. Özellikle hastalık ilerledikçe, birçok hastada depresyon, saldırganlık, huzursuzluk, hayaller görme, uyku bozuklukları ya da amaçsızca dolaşma gibi ruhsal sorunlar görülebilir.Zihinsel bozukluklar:• Unutkanlık• Öğrenme güçlüğü• Konuşma bozukluğu• Yolunu kaybetme• Kişileri tanıyamama• Karar verme güçlüğüRuhsal bozukluklar:• Huzursuzluk• İlgisizlik• Saldırganlık• Uyku bozukluğu• Amaçsız dolaşma• Gerçekdışı hayaller• DepresyonTANI:Alzheimer belirtileri ile başvuran hastalara yapılacak radyolojik ve laboratuvar incelemeleri sonrası uygulanacak tanı kriterleri ile Alzheimer Teşhisi % 90 doğruluk ile konulabilmektedir.Alzheimer hastalığı bunamanın en sık nedenidir, ancak benzer belirtiler veren başka hastalıklar da vardır. Bu nedenle, Alzheimer hastalığının diğer bunama nedenlerinden tam olarak ayırt edilmesi gerekir.Sinir hastalıkları uzmanları, yani nörologlar ve ruh hastalıkları uzmanları, yani psikiyatristler, çeşitli testler, beyin filmleri ve laboratuvar tetkikleri sayesinde bugün büyük oranda kesin teşhis koyabilmektedir.

HASTALIĞIN SEYRİ:Alzheimer hastalığı yavaş ilerleyen, ancak zaman içinde günlük yaşamı etkileyerek, hastayı geri dönüşsüz bir şekilde bakıma muhtaç bırakan bir hastalıktır.Genel olarak 3 evreye ayrılır:•Birinci evrede, unutkanlık, bildiği yerleri tanıyamama, bazı kelimeleri bulamama, işine ve hobilerine karşı ilgisini yitirme gibi erken belirtiler verir ve genellikle hasta olduğunu kabul etmek istemez.•İkinci evrede, bellek kaybı belirginleşir, yakınlarının isimlerini unutabilir, yolunu kaybedebilir, konuşma bozukluğu artar, yıkanma, giyinme gibi gündelik işlerinde yardıma ihtiyaç duyabilir ve bazı hayaller görebilir.•Üçüncü evrede, artık aile üyelerini tanımayabilir, yemek yemede ve yürümede güçlükler başlar, idrarını ve dışkısını tutamayabilir ve ciddi davranış bozuklukları görülebilir.Alzheimer hastalığı, yaklaşık 5-8 yıllık bir ilerleme süreci içinde hastayı yatağa bağlı ve tamamen bakıma muhtaç duruma getirir.TEDAVİ:Alzheimer hastalığını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi bugün için ne yazık ki yoktur. Ancak belli bir süre hastalığın ilerleme hızını durduracak ya da yavaşlatacak bazı yeni tedavi olanakları bulunmaktadır. Kolinesteraz inhibitörleri adı verilen bu yeni ilaçlar, beyindeki sinir hücrelerinin hasarı sonucu azalmış olan asetilkolin adlı haberci madde miktarının dengelenmesine yardım ederek zihinsel işlevleri korurlar. İlaç tedavisi, Alzheimer hastalığını tamamen durdurmaz, ancak bellek kaybı dahil, çeşitli zihinsel bozukluk belirtilerinin hafiflemesini sağlar. Böylelikle hastanın günlük yaşam aktiviteleri daha uzun süre korunur. Depresyon, huzursuzluk, uykusuzluk ya da hayaller görme gibi davranış bozukluklarını tedavi etmek için de uzun zamandır kullanılmakta olan çok sayıda etkili ve güvenilir ilaç bulunmaktadır. İlaç tedavisine karar verecek olan kişi, nörolog (sinir hastalıkları uzmanı) veya psikiyatristtir (ruh hastalıkları uzmanı). Sonuçta ilaç tedavisi, hastanın yaşam kalitesini artırır ve daha uzun süre kendine bakabilmesini sağlar.

Beyin ve Sinir Hastalıkları

Beyinde-Ur (Tümör)
Beyin Kanaması
Bunama
Demans
Parkinson
Titreme
Multipl Skleroz
Spastik Felç
Beyin İltihabı-Ensefalit
Reye Sendromu
Yüz Felci

Mide Kanseri

Mide Kanseri dünyada akciğer kanserinden sonra ikinci sıklıkta görülen kanser türüdür. Her 10 kanser hastasından 1‘i mide kanseridir.Türkiye’de en sık görülen sindirim sistemi kanseri olan mide kanseri çeşitli ülkelere göre farklılıklar gösterir. Japonya’da, Latin Amerika’da diğer ülkelerden daha sıklıkla hastalığa rastlanır.
Hastalığın Oluşumunda Etkili Faktörler Nelerdir?
Mide kanserinin görülme sıklığı ile göç arasındaki ilişkiler, genç yaştan itibaren kanser yapıcı bir maddeye maruz kalmanın kanser oluşmasında sorumlu olduğunu göstermektedir. Bu maddenin ne olduğu bilinmemekle birlikte, diyetin sorumlu olabileceği üzerinde durulmaktadır. Nişasta, turşular, tuzlanmış et ve balık gibi yiyeceklerin mide kanserleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Süt, taze sebzeler, turunçgiller, vitamin C ve soğuk gıdalarla beslenenlerde tersine olarak mide kanseri daha az görülmektedir. Alkol de zayıf bir risk faktörü iken sigara önemlidir. Lif oranı düşük gıda alımında kanser riskinde azalma olurken, çikolata ile beslenmede riskte artma olduğu gösterilmiştir. Mide kanserli hastalarda yapılan çalışmalarda, bu hastaların tuz tüketiminde artış olduğu saptanmıştır.
Bazı hastalıklar mide kanserinin oluşumunu kolaylaştırmaktadırlar.
Bunlar Tablo 1 de gösterilmiş.
Tablo1
1- Kronik atrofik gastrik ve intestinal metapazi
2- Mide ülser
3- Pernisiyoz Anemi
4- Hipertrofik gastrit
5- Gastrik polip
6- Gastrik Dispalzi
7- Helicobacter Pylorinin varlığı
Kan grubu ‘A’ olan insanlarda mide kanseri sıklığı yüksektir. Bu durum ve bazı ailelerde mide kanserinin sık görülmesi genetik yatkınlık ihtimalini artırmaktadır. Mide kanseri erkeklerde kadınlara göre 2 kat daha fazla ve 50-70 yaşlar arasında daha sık görülür.
Mide kanseri riski sosyoekonomik durumu düşük olanlarda daha fazladır. Midenin alt yarısında daha sık görülür.
Patoloji olarak 4 şekilde görülür.
1- ülserli şekil 2- infiltran şekil 3- polipoid şekil 4- yüzeyen yayılan tip

Klinik -BelirtilerKlinik olarak en çok rastlanan belirti mide bölgesinde ağrıdır. Ağrıyla birlikte iştahsızlık ve kilo kaybı sık görülen bulgulardandır. Kardia (midenin yemek borusuyla birleşim bölümü) bölgesine yerleşen tümörler de yutma güçlüğü ilk belirti olabilir. İlerleyen vakalarda bulantı ve kusma olabilir. Nadiren yoğun bir kanama veya mide perforasyonu (delinmesi) başlangıç bulguları olabilir.
Hastanın muayenesinde, erken evrede mide bölgesinde hassasiyet dışında bir bulgu saptanmamışken, geç evrede ise karında mide bölgesinde kitle, göğüs kafesi üst kısmında boyun kenarında lenf bezi büyümesi ve karında ‘asit’ denen sıvı toplanması saptanabilir. Tümörden devamlı ve yavaş kanamaya bağlı kansızlık (anemi) ve buna bağlı belirtiler çoğu vakada görülebilir.
Tanıda baryumlu radyografi oldukça değerlidir. Ancak küçük lezyonlar atlanabilir, kesin tanı endoskopi ve biopsi incelemesi ile konur.
Tedavi
Bugün mide kanserinin radikal tedavisi cerrahi müdahaledir. Erken dönemde tanı konulup bir an önce cerrahi müdahale yapılmalıdır. Kemoteraopi (ilaç tedavisi) ve radyoterapi (ışın tedavisi) sonuçları şu an için yüzgüldürücü değildir.
Erken tanı koymak ve erken cerrahi tedavi hastanın yaşama şansını artıran en önemli faktördür...

Akciğer Kanseri

TEMEL BİLGİLERTANIMLAMA• Sık görülen akciğer kanserleri iki geniş gruba ayrılabilir:1-Küçük hücreli dışı kanser: skuamöz hücreli kanser, (en sık); adenokarsinoma ve large cell karsinoma2-Küçük Hücreli kanser• Diğer akciğer habis tümörleri i çok sayıda fakat nadirdir (lenfoma: blastoma. sarkom.vs).Görülme sıkılığı: Her yıl 175.000 yeni vaka ,100.000 70 kişi.Yaş: 50-70 yaşCinsiyet: Erkek > KadınBELİRTİ VE BULGULAR• Öksürük• Nefes darlığı• Kanlı balgam• Egzersiz kısıtlaması• Göğüs ağrısı• Ses kısıklığı• Hırıltılı solunum• Kol/omuz ağrısı• Yutma güçlüğü• Kemik ağrısı• Kilo kaybı• KansızlıkNEDENLERİ• Sigara (% 90 dan daha fazla)• Asbeste maruz kalma• Halojen eterler• İnorganik arsenik• Radyoizotoplar• Hava kirliliği• Diğer metallerTANILABORATUAR• Tam kan sayımı• Sodyum,potasyum,kalsiyum ve karaciğer enzim anormalliklerini araştırmak gerekir.• Pıhtılaşma faktörleri ve testleri yapılmalıdır.ÖZEL TESTLER• Elektrokardiogram• Solunum fonksiyon testleri• Egzersiz testi• Stres talyum veya Persantin sintig raf ileriGÖRÜNTÜLEME•Akciğer grafisi,Göğüs bilgisayarlı tomografisi, perfüzyon sintigrafisi•Başka organlara atladığı düşünülüyorsa,Batın ve Beyin tomografisi,Kemil sintigrafisiTANI İŞLEMLERİ• Fiberoptik bronkoskopi(Bronş içinde ucunda kamera olan bir borula girip inceleme gerekirse biyopsi yapmak)• ince iğne aspirasyon biopsisi.(Göğüs kafesinden iğneyle girip Akciğerdeki tümörden parça alınması işlemi)• lenf düğümü biopsisi, gereğinde.TEDAVİ• Küçük Hücreli Akciğer Kanserine Işın tedavisi ve kemoterapi yapılır.• Küçük Hücre Dışı Akciğer kanserinde önce hastalığın evrelemesi ve yayılma durumu tespit edilir.Daha sonra cerrahi tedavi ve/veya ışın-kemoterapi yapılır.• İmmunoterapi• Gereğinde ağrı tedavisiHASTANIN İZLENMECerrahi olarak tümörün çıkarılabildiği vakalarda,• ilk sene 3 ayda bir• ikinci sene 6 ayda bir• Üçüncü ile beşinci sene arası yılda bir izleme yapılır.Cerrahi olarak tümörün çıkarılamadığı vakalarda,• rahatlatma amacıyla için gerektiği kadar izleme yapılır.ÖNLEM/KAÇINMA• Sigaranın bırakılması• Asbestden kaçınmaBEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ• Evre I. skvamöz/ adeno/ large celi kanserlerde, cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalım % 50• Evre II, skuamöz kanser için cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalım % 33 (evre II-B cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalım % 15) ve adeno / large celi için % 20• Not: Cerrahi öncesi evreleme tam kesin olmadığı için 5 yıllık sağkalımi rakamları daha düşüktür.• Eğer Tümör cerrahi olarak çıkarılamıyorsa , prognoz kötü olup ortalama % yıllık sağ kalım 8-14 aydır.Akciger kanserleri sik rastlanan ve önemli bir hastalik midir?Tüm dünyada erkeklerde ve ayni zamanda dünyanin bir çok ülkesinde kadinlarda en sik rastlanan kanser türüdür. Bir çok kanser türünde giderek azalma söz konusu iken akciger kanserine rastlanma sikligi maalesef giderek artmaktadir. Tüm dünyada erkek ve kadinlarda halen en öldürücü kanser türüdür. Genel ölüm nedenleri arasinda dünyada ikinci sirada yer almaktadir.Akciger Kanserinin sebebi nedir?En iyi bilinen neden sigara içilmesidir. Bazi mesleklerde çalisma, hava kirliligi, radyasyon, genetik faktörler, beslenme aliskanliklari gibi adi geçen diger nedenlerin hiç birisi sigara ile mukayese edilecek kadar önemli degildir.Ak toprak kanser yapar mi?Ülkemizin bazi yörelerinde bulunan ak toprak, gök toprak olarak bilinen asbest veya zeolit içeren toprakla temas akciger kanseri yapmaktadir. Duvar sivama ve yer döseme amaçli kullanilan ve bebeklerin altina konan bu topragin bulundugu alanlarda yasayanlarda akciger ve akcigeri örten zardan köken alan kanserlere çok sik rastlanmaktadir.Akciger kanseri bir meslek hastaligi midir?Evet. Bazen akciger kanseri bir meslek hastaligi seklinde ortaya çikar. Örnegin radyolog hekimler ve diger radyasyonla çalisanlarda ve asbest sanayiinde çalisanlarda akciger kanserleri çok daha fazladir. Asbest bir ses ve isi yalitim maddesi olarak sanayide kullanilmaktadir. Bu is kollarinda (fren ve balata üretimi, gemi ve uçak sanayii, asbestli tugla ve yapi malzemeleri üretimi gibi...) çalisanlarda akciger kanserleri bir meslek riski olarak ortaya çikmaktadir.Akciger kanserinin sigaradan oldugu kesin midir?Kuskusuz. Sigara ile akciger kanseri arasindaki sebep-sonuç iliskisi dogru orantilidir. Bir kisi sigaraya ne kadar erken yasta baslarsa, günde ne kadar çok sayida ve ne kadar uzun süre sigara içerse, içtigi sigaradan ne kadar derin dumani içine çekerse akciger kanseri olma riski o kadar fazladir.Sigara içmeyen akciger kanseri olmaz mi?Olabilir. Ancak bu, çok daha az rastlanir bir durumdur. Oysa, sigara içen bir kisinin akciger kanseri olma riski içmeyene göre 13 ile 22 kat daha fazladir.Akciger kanserlerinin hepsi sigaradan mi olusmaktadir?Akciger kanserlerinin %95' inde sebep sigaradir.Önlenebilir kanser ne demektir?
Bazi hastaliklarin örnegin genetik hastaliklar gibi- nedenleri çok iyi bilinmez yada, bilinse bile bunlardan kaçinmak olasi degildir. Oysa diger bazi hastaliklar degistirilebilir çevresel faktörlerle -mikroorganizmalar, beslenme aliskanliklari, is ve çalisma kosullari, hava kirliligi gibi iliskilidir. Bu faktörler kontrol altina alinabilir ve degistirilebilirse hastalik önlenebilmektedir.Akciger kanseri olmamak için ne yapmaliyim?Akciger kanserleri sigarayla ortaya çiktigindan önlenebilir kanser türü olarak kabul edilmektedir. Sigara kullanmamakla bir kisi akciger kanseri olma olasiligini çok büyük ölçüde ortadan kaldirmis olmaktadir.Akciger kanseri irsi midir?Ailede akciger kanseri öyküsünün olmasi sigara içmemek için en önemli nedenlerden birisidir. Çünkü akciger kanserinin ortaya çikisinda genetik faktörler de rol oynamaktadir. Amcanizin, babanizin, kardesinizin akciger kanserine yakalanmis olmasi eger sigara içiyorsaniz sizin için bir erken uyaridir. Bu uyariyi dikkate almazsaniz sizin yakinlariniz da sizin yasadiginiz türden bir aciya hazirlikli olmalidirlar.Hiç bir sikayetim yok. Yine de korkmali miyim?Saglikla ilgili her hangi bir yakinmanizin olmamasi çok güzel. Ancak, bu yaniltici olabilir. Bazen hastalik uzun süre kendini belli etmeden ilerleyebilmektedir. Sigara içiyorsaniz korkmalisiniz! Gerçekten sizi rahatlatacak bir sözü söyleyebilecek durumda degiliz.Üç yil sigara içip biraktim. Kanser olma ihtimalim ne kadar?Sigaranin kanser yapici etkisi uzun yillar kullanildiktan sonra kendini göstermektedir. Sigara içen bir kisi sigarayi kaç yil içerse içsin biraktiktan sonra akciger kanseri olma riski giderek düsmekte ve 5-10 yil içerisinde hiç içmeyenlerle ayni oranda risk tasir duruma gelmektedir.Akciger kanserinin belirtileri nelerdir?Tüm kanserlerde oldugu gibi kilo kaybi, halsizlik, istahsizlik yaninda; öksürük, balgam çikarma, kan tükürme, gögüs agrisi, nefes darligi, hiriltili solunum gibi akcigerlerle iliskili yakinmalar olabilir. Bunlara bazen kanserin diger organ ve dokulara yayilmasina bagli olarak vücudun degisik alanlarinda agrilar, yutma güçlügü, bas agrisi, görme, denge bilinç bozukluklari vs gibi bir çok farkli sikayetler eklenebilir.Bunlarin hepsinin birlikte olmasi gerekli midir?Hayir. Bazen hiçbirisi bulunmayabilir veya bir ikisi bulunabilir. Bazen de bu yakinmalar vardir ancak, hasta akciger kanseri degildir. Bu belirtilerin hiç biri kansere özgül degildir.Ne zaman doktora gitmeliyim?Eger uzun yillar sigara içiyorsaniz, yasiniz 40' in üzerindeyse ve yukaridaki yakinmalarin biri veya bir kaçi mevcut ise hekime basvurmaniz ve akciger kanseri bakimindan degerlendirilmeniz önerilir.Akciger kanseri nasil teshis edilir?Yukarida bahsedilen belirtilere sahip bir kisinin öncelikle gögüs röntgeninin çekilmesi ve balgam incelemesinin yapilmasi ilk adimdir. Bunu bronkoskopi ve bilgisayarli tomografiler vd tetkikler izler.Bronkoskopi nedir?Agiz veya burundan ince ve bükülebilir, isikli hortum veya rijit borularla (!) akcigerlerimize kadar girilip solunum yollarimizin içten gözlenerek muayenesidir.Bronkoskopi ne ise yarar?Solunum yollarinda yerlesmis hastaliklarin teshisi ve tedavisi için kullanilan bir yöntemdir. Hastaligin dogrudan görülebilmesine, hasta alandan biyopsi vb islemlerin yapilarak teshis konulmasina yarar.Bronkoskopi sadece akciger kanserlerinin teshisinde mi kullanilir?Hayir. Solunum sistemini tutan ve bilhassa solunum yollarinda yerlesen bir çok hastaligin teshisinde rutin olarak kullanilmaktadir.Bronkoskopinin tehlikesi yok mu?Hayatimiz boyunca attigimiz her adimin, yaptigimiz her isin bir riski vardir. Trafige çikmanin, uçaga binmenin, yüzmenin ve daha yapageldigimiz nice isin tasidigi risk bronkoskopinin risklerinden az degildir. Bronkoskopi ve bilhassa bükülebilir cihazlarla yapilan bronkoskopi güvenli muayene yöntemlerinden birisidir. Dikkatli çalisildigi sürece ciddi bir sorunla karsilasma olasiligi son derece düsüktür.Bronkoskopi sirasinda çok aci çekilir mi?Bronkoskopi öncesinde hastaya anestezi uygulanir. Yani agri, öksürük, bulanti hislerinin uyanmasina mani olmak üzere solunum yolu boyunca geçici süre uyusma saglayan bir ilaç nefes yoluyla hastaya verilir. Bu islem usulüne uygun olarak yapilirsa hasta agri, aci çekmeden bronkoskopi yapilabilir.Akciger kanseri bir kaç çesit midir?Akciger kanserleri farkli hücre tiplerine göre gruplandirilir. Her türün seyri, tedaviye cevabi, farklidir. Tedavi planlanirken kanserin türü de bilinmelidir. Hastaligin agirligi da türüne göre farklilik gösterebilir.Bronkoskopi yapilan kisilerde bazen sonradan kanser çikiyor mus?Böyle bir sey asla dogru degildir. Bronkoskopi yapilan kisilerin bir kisminda zaten kanseri teshis için bu islem yapilmaktadir. Dolayisiyla bronkoskopi yapilan kisilerin bazisina kanser teshisi konmasi bronkoskopi yapildigindan degildir. Bilakis, kanser oldugu düsünüldügünden bronkoskopi yapilmistir.Akciger kanseri teshisi konan hastaya ne yapilmalidir?Öncelikle kanser oldugu mutlaka biyopsi ile kesinlestirilmelidir. Sadece muayene veya röntgenlerine bakarak kanser teshisi konamaz. Bunu takiben, kanser tipi belirlenmelidir. Bundan sonra ise kanserin büyüklügü, yerlesim yeri, yayildigi diger bölgeler arastirilmaldir. Bu islemlere evreleme diyoruz. Son olarak hastanin direnci, günlük yasamini devam ettirirken sahip oldugu performans tayin edilip, hasta ile konusarak tedavi karari verilmelidir.Parça almadan tedaviye baslansa olmaz mi?Bazi hastalar parça alinmasina (biyopsi) pek sicak bakmiyorlar. Oysa, bu yapilmadan kanser tedavisine baslanamaz. Kanser tedavisinde kullanilacak yöntemler ve ilaçlar hastaya bir çok bakimdan riskler getirecektir. Bu riskleri üstlenmesi için öncelikle kanser teshisinden ve tipinden emin olmak gerekir. Rastgele kanser tedavisi olmaz.Parça alininca kanser yayilir mi?Usulüne uygun sekilde, deneyimli eller tarafindan yapildigi sürece böyle bir tehlike söz konusu degildir.Akciger kanserinin tedavisi var mi?Elbette. Akciger kanserli hastalarda da hastanin durumuna göre çesitli tedavi sekilleri vardir. Ameliyat, radyoterapi (isin tedavisi), kemoterapi (ilaç tedavisi) destek tedavisi ve ismi burada verilmesine gerek olmayan diger tedavi yaklasimlari halen uygulanmaktadir.Bu tedavilerle hastalik iyilesebiliyor mu?Hangi hastalikta olursa olsun uygulanacak tedavinin %100 basarili olacagini önceden bilmek olasi degildir. Akciger kanserinde de bu tedaviler ile bazen tam sifa, bazen düzelme bazen ise sadece hastaligin ilerleyisini durdurmak mümkündür. Kuskusuz basarisiz kalinan olgular da söz konusudur. Hastanin, hastaligin ve uygulanan tedavinin türüne göre bu sonuçlar degisebilir.Bu tedaviler gerçekten ise yariyor mu?Bazi kanserlerde elimizdeki tedavi sekilleriyle kanseri tamamen yok etme sansi akciger kanserlerine göre çok daha yüksektir. Ancak, akciger kanserli olgularda da bu sans vardir. Hastanin bu sansini kullanmasi uygun olan tercihtir.Akciger kanserli hasta eninde sonunda ölür mü?Hastayi tedavi ederken amacimiz onu ölümsüz kilmak degildir. Buna kimsenin gücü yetmez. Ancak, hastaligi yok etmek, küçültmek, sinirlamak, sag kalimi uzatmak, hastanin yasam kalitesini artirmak gibi amaçlarimiz vardir. Bunlardan hangisine ne ölçüde ulasilirsa ulasilsin tedavi basarili olmus sayilmalidir. Su unutulmamalidir ki, sadece akciger kanserli hastalar için degil, ölüm hepimiz için kaçinilmazdir.Akciger kanserli hasta ne kadar yasar?Çok sik sorulan bu sorunun cevabi maalesef bizde yoktur. Insanlarin yasamalarina ve ölmelerine karar vermek hekimlere düsmez. Hekimler kendi yasamlarinin bile ne zaman ve nasil sonlanacagini bilemezler.Ameliyat olmadan ilaçla tedavi olsam olmaz mi?Bazi hastalarimiz kendilerine ameliyat önerdigimizde bu sekilde bir soru soruyorlar. Oysa biz her hastaya ameliyat olmasini tavsiye etmeyiz. Ancak, hastanin tedavisi için ameliyat gerekiyorsa, bunun yerini ilaç veya isin tedavisiyle doldurmak mümkün degildir. Ameliyat için uygun bulunan hasta mutlaka ameliyat olmalidir.Hem ameliyat hem de ilaç tedavisi birlikte uygulanir mi?Evet. Bazen ameliyat, radyoterapi ve/veya kemoterapi birlikte uygulanabilir. Bu es zamanli da olabilir. Birbirini takip edecek sekilde de olabilir.Ilaçla tedavi süresi ne kadar olmali?Kanser tedavisinde kullanilan ilaçlar belirli araliklarla tekrarlayacak sekilde (kürler halinde) verilir. Hastanin ve hastaligin tedaviye cevap vermesi durumuna göre kürlerin sayisi degismektedir.Kanser tedavisinin yan etkileri nelerdir?Yan etkiler kullanilan ilaca, ilaç veya isini uygulama teknigine, ilaç veya isinin dozuna, hastanin yasina ve organ fonksiyonlarina, birlikte kullanilan diger ilaç veya tedavilere bagli olarak degisir.Kanser tedavisi saç dökülmesi, bulanti kusma yapar mi?Bu sekildeki yan etkiler kanser tedavisi sirasinda sik görülmektedir. Ancak, bunlarin hepsi de tedavi tamamlandiktan sonra geri dönüslüdür. Bazi ek ilaçlarla bulanti önlenebilir. Ishaller, enfeksiyonlar, radyoterapi alaninda cilt yaniklari, yutma güçlügü, agizda yaralar ve akcigerlerde fibrozis olusabilir. Bu durumlarla karsilasmamak için gerekli önlemler alinmali ancak, buna ragmen olustugunda ise uygun sekilde tedavi edilmelidir.Kanserle basa çikmak için bu tedaviler disinda nelere dikkat edilmeli?Kanser teshisi çogu kez hastada bir psikolojik travmaya yol açmakta ve bunu bazen depresyon izlemektedir. Hastaligin adinin kanser olmasi her seyin bittigi anlami tasimaz. Kisinin olayi gerçek boyutlariyla tanimasi, hastaligini, tipini, agirligini ögrenmesi, kendisini bekleyen risklerden haberdar olmasi, planlanan tedavi biçimleri hakkinda ve en dogru karari vermek üzere bilgilenmesi gereklidir. Bu hekimiyle çok iyi bir iliski kurmasini gerektirir. Kanser tanisi aldi diye kendini sosyal sorumluluk ve çevresinden dislamamali, hastaligi elverdigince ugrasilarini sürdürmeli, ancak yeterli uyku, dengeli beslenme ve stresten uzak kalmaya özen göstermelidir. Hastada agri, öksürük gibi yasam kalitesini bozan yakinmalar varsa bunlara dönük tedaviler ihmal edilmemelidir. Tedavi sirasinda ve tedavi sonrasinda gerekli kontrollerini zamaninda yaptirmalidir.Kanser agrisini nasil kesebiliriz?Bazen akciger kanseri çevre dokulara veya uzak organlara yayilarak siddetli agrilar olusturabilir. Bu durum hastayi fazlasiyla rahatsiz eder ve bezdirir. Kanserle bas edilemese bile bu agrinin giderilmesi çok önemlidir. Ancak, agriyi gidermek için bazen dogrudan morfin vb ilaçlar baslanmaktadir. Gerçi bu ilaçlar kanser agrisinin tedavisinde kullanilirlar ve çok da etkin ilaçlardir. Ancak, bu ilaçlara bir süre sonra tolerans gelisir ve baslangiçtaki etki artik görülmez olabilir. Bu nedenle agri tedavisinde basamak basamak ilerlemeli, önce basit agri kesicilerle ise baslanmalidir. Gereginde doz artirilaraki kombinasyonlar uygulayarak zaman kazanilmalidir. Morfin vb ilaçlar ileri dönemler için rezerv tutulmalidir.Kanser teshisi hastaya söylenmeli midir?Hastaya asla ve hiçbir zaman yalan söylenmemelidir. Hastanin hastaligi hakkindaki sorularina dogru cevaplar verilmelidir. Ancak, bütün dogrulari hemen söylemek dogru olmayabilir. Yavas ve kademeli olarak bilgi aktarilmali, sorun açiklanirken çare ve tedavi biçimi birlikte anlatilmalidir. Hastanin yasamla bagi ve iyilesme umudu sarsilmamalidir. Kuskusuz,, bu bir üslup sorunudur. Hastasini önemseyen, acisini paylasan, ona zaman ayiran, sabirla dinleyen, onun sorununa çare arayan, umudunu artiran empatik bir hekim davranisi iyi bir tedavi kadar belki de akciger kanseri için bundan daha önemlidir ....

ŞİFALI SULAR(KAPLICA VE İÇMELER) FAYDALI OLDUKLARI HASTALIKLAR

KAPLICALARDAN FAYDALANMA ŞEKLİ
Kaplıca Mevsimi: Bölgenin iklim şartları dikkate alınarak tespit edilir. Genelde memleketimizde yerleşmiş kaplıca ve içmelerin mevsimi 15 Mayıs - 15 Eylül arasıdır.
Kaplıcalarda Tedavi Süresi (Kür): Gerekli faydayı sağlamak için 3 haftalık bir tedavi ve en az 21 banyo tavsiye edilir.
Banyo Zamanı ve Süreler: Banyoya girmeden önce; küçük ve büyük abdest yapmak, banyoda hareketsiz durmak gerekir.Banyodan çıktıktan sonra da; kurulanılmaz, havlu veya bornoza sarılınır, ılık odada 1 saat kadar yatılır. Bu süre içinde, vucûd terler. Sonra giyinilir ve 1 saat kadar daha aynı odada kalınır.Birinci Banyo; kahvaltıdan önce aç karnına veya kahvaltıdan 1 saat sonra,İkinci Banyo; akşam yemeğinden 2 saat önce alınması halinde azami derece fayda sağlanır.Banyoda kalma süresi: İlk gün 10 dakika; sonrakilerde ise, hastanın bünyesine ve hastalığa göre, 12-20 dakika arasındadır.
İçme Kürü: Kronik hastalıklarda tavsiye edilir. Süresi 3-6 hafta olmalıdır. Birinci gün; aç karnına bir defada 6 su bardağı (1.5 litre); ondan sonraki günler; sabah, öğle ve akşam yemeklerinden yarım saat önce ikişer su bardağı içilir.
HASTALIKLAR
* Böbrek ve idrar yolları hastalıkları: Kronik ve ödemsiz böbrek iltihabları, mesane iltihabı, idrar taşlarıyla ilgili hastalıklarda; karbonatlı, hidrokarbonatlı sulardan faydalanılır. Bu suların prostata iyi geldiği tespit edilmiştir. * Deri Hastalıkları: Bütün deri hastalıklarında; tuzlu, kükürtlü ve çamurlu sulardan faydalanılır. * Hormonel hastalıklar: Bu hastalıklara, radio-aktiviteli sular iyi gelir. * Göz Hastalıkları: Kükürtlü ve iyodlu sulardan faydalanılır. * Kadın hastalıkları: Bu konuda doktor tavsiyesi olmadan kaplıca tedavisi uygulanması doğru olmaz. Ateşli kadın hastalıklarında ve hamile kadınlarda kaplıca tedavisi son derece dikkatli ve mutlaka hekim gözetiminde yapılmasında fayda vardır. Bunların dışında Aybaşı bozuklukları, kronik rahim hastalıklarında; kükürtlü, çamurlu ve radio-aktiviteli sulardan faydalanılır. * Kalb ve kandolaşımı hastalıkları: İleri derecede kalb, kan dolaşımı ve damar sertliğide kaplıca tedavisi uygulanmaz. Diğerleri için tuzlu, iyodlu ve radio-aktiviteli sulardan faydalanılır. * Mide ve bağırsak hastalıkları: Ağır mide nezlesi, mide tümörü, sifilitik gastrit ve pilor daralmalarında kaplıcalardan faydalanılmaz. Kronik gastrit, kronik bağırsak nezlesi, bağırsak gazları, hazımsızlık ve kronik kabızlıklarda ise; hidrokarbonatlı, sülfatlı sulardan faydalanılır. * Romatizmal hastalıklar: Akut ve ateşli romatizmada, kaplıca tedavisi uygulanmaz. Kronik romatizmada ise; tuzlu, karbonatlı, sülfatlı, kükürtlü, radio-aktiviteli ve çamurlu sulardan faydalanılır. * Safra kesesi ve Karaciğer hastalıkları: Safra kesesi, karaciğer, pankreas hastalıklarında; karbonatlı, hidrokarbonatlı ve sülfatlı sulardan faydalanılır. İleri safhadaki Siroz'da kullanılmaz. * Sinir sistemi hastalıkları: Siyatik, lumbago, nevralji, nevrasteni, psikasteni ve nevroz gibi sinir hastalıklarında; tuzlu, çamurlu ve radio-aktiviteli sulardan faydalanılır. * Solunum yolu hastalıkları: Astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarında; tuzlu, iyodlu ve kükürtlü sulardan faydalanılır. İleri derecedeki verem, damar sertliği ve kalb hastalıklarında kullanılmaz. * Şeker hastalığı: Sodyum bikarbonatlı sulardan faydalanılır.
ŞİFALI SULARNOT: Şifalı suların bulunduğu iller 4 sayfa olarak ayrılmış olup listesi aşağıdaki gibidir. Şifalı suların bulunduğu illerdeki kaplıca, Ilıca ve İçmelerin adını, bulunduğu mevkii, özelliğini, sıcaklık derecesini ve hangi hastalıklara iyi geldiğini belirten açıklamaları bulabileceksiniz.
ADANA, AFYON, AĞRI, AMASYA, ANKARA, ANTALYA, AYDIN
BALIKESİR, BİLECİK, BİNGÖL, BURDUR, BOLU, BURSA, ÇANAKKALE.
ÇANKIRI, ÇORUM, DENİZLİ, DİYARBAKIR, ERZİNCAN, ERZURUM, HAKKARİ, HATAY, MERSİN (İÇEL), İSTANBUL, İZMİR, KARS, KAYSERİ
KIRŞEHİR, MALATYA, MANİSA, KAHRAMANMARAŞ, MARDİN, MUĞLA, NEVŞEHİR, NİĞDE, ORDU, RİZE, TOKAT, VAN, YOZGAT.

KANGAL BALIKLI ÇERMİK

ankara'ya 450 km. , Sivas'a 96 km. , Kangal ilçe merkezine 13 km. uzaklıkta olup yolu asfalttır. Kaplıcanın 5 km. yakınında Sivas - Malatya demiryolu geçmektedir. Eğer kaplıcaya demiryoluyla gidilmek istenirse Karanlık Köyünde bulunan Kangal istasyonunda inmek gerekir. Karayolu ile Sivas'tan Kangal'a gündüzleri her saat otobüs bulunmaktadır. Kangal Kaplıca arasında ulaşım taksi ve minibüslerle sağlanmaktadır.Kangal Balıklı Kaplıca; ülkemiz termal kaplıcaları içerisinde kendine özgü bir yeri vardır. Tedavi özelliği itibari ile dünyada bir benzerini bulmanın mümkün olmadığı kaplıca, ilmi ve tıbbi bir mucizeyi "Sedef Hastalığını tedavi ederek" sergilemektedir.

36-37 derece sıcaklıktaki kaplıca suyunda bulunan balıkların mucizevi bir şekilde tedavi yöntemi uygulaması bu kaplıcanın ününü ve özelliğini daha da artırmaktadır. Çünkü, modern tıp da şimdiye kadar fayda görmeyen dünyanın her yerindeki cilt hastalıkları için Kangal balıklı kaplıcası en son ümit kaynağı olmaktadır.
Tahriş olmuş durumdaki veya herhangi bir enfeksiyondan oluşmuş cilt dokusundaki yaraları; egzama, cerahatli sivilceler ve hatta tıpta tedavisinin imkansız olduğu bilinen "Sedef" hastalığı gibi cilt hastalıkları 2-10 cm. büyüklüğündeki Cyprinide (Sazangiller) familyasından Cyprinion Macrostamus (Beni Balığı) ve Garra rufa (Yağlı Balık) türündeki balıklar tarafından iyileştirmekte ve kaybolmaktadır..

SOĞUK ÇERMİK


İl merkezine 19 km. uzaklıkta olup, suyun sıcaklığı düşüktür (28 santigrat derece). Konaklama tesislerinin yanı sıra çoğunlukla çadır kurulmaktadır. Kaplıca çevresi ilginç bir topografya ve bitki örtüsüne sahiptir. Kaplıca suyu içildiğinde mide, bağırsak ve safrakesesi hastalıklarına iyi gelmektedir.
ORTA BUCAK ÇERMİĞİ
Şarkışla ilçesinin Orta Bucak Nahiyesi sınırları içindedir. Büyük bir havuzu vardır. 14 odalı bir motel ve gazinosu bulunmaktadır.
ALAMAN ÇERMİĞİ
Şarkışla ilçesinin Akçakışla bucağına bağlı Alaman köyü sınırları içindedir. İlçe merkezine 33 km. uzaklıktadır. Suyu oldukça kükürtlü olduğundan içilmez.
AKÇA AĞIL ÇERMİĞİ
Suşehri ilçesinin Akça Ağıl Köyü yakınlarında Erzincan - Tokat yolu üzerinde ve Kelkit Çayının güney kenarında yer alan bu kaplıca suyunun sıcak olması nedeniyle birçok hastalıklara iyi gelmektedir. Kadın ve erkekler için ayrı banyolar vardır. Halk tarafından büyük ilgi duyulmaktadır. 40 derece sıcaklıktaki suyu aşırı şişmanlara ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

SICAK ÇERMİK


Sivas - Ankara asfaltı üzerinde, il merkezine 31 km. uzaklıktadır. Türkiye'de 30 adet birinci 3öncelikli kaplıca arsında 6. sırada yer almakta ve kaplıca şehri olarak geliştirme imkanına sahip 33y3er30leşmeler arasında bulunmaktadır. 46 - 50 santigrat derece arasında ısıya sahip kaplıca suyu sodyumlu, sülfatlı, hidrokarbonatlı, magnezyumlu ve karbonatlı bir bileşime sahiptir. Kaplıca suyu, romatizma, sinir sistemi, solunum yolu, sindirim sistemi, metabolizma bozuklukları, böbrek ve idrar yolları hastalıklarının tedavisinde yararlı olmaktadır. Oteli, lokantası, moteli, gazinosu ve diğer ihtiyaca cevap verecek imkana sahip olup yolu asfalttır.

12 Ağustos 2008 Salı

BÖBREK TEMBELLİĞİ



Böbrekler bel omurlarının iki yanında yer alan vücutta çift olarak bulunan ve kandaki istenmeyen zehirli maddeleri idrar yoluyla uzaklaştırılmasını sağlayan bir çift organdır. 2 milyon civarında nefron adı verilen süzme ünitesi mevcuttur. Bunların sayısı yaşlanmayla birlikte doğal olarak azalır. Kalbin dakikada pompaladığı 5-6 litre kanın 1/5'i böbreklerce filtre edilir. Böbrekler vücudun sıvı-iyon dengesini, asit-baz dengesini, kan basıncı(Tansiyon)nın sürdürülebilirliğini ve vücuttaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan ve vücut için zararlı olan zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Böbrekler ayrıca kan yapımı ve kemik mineral yapısı ile ilgili hormonlar başta olmak üzere daha bir çok hormonun yapım ve yıkım yeridir. Bütün bunlardan böbreklerin vücut için hayati önem taşıyan ve yürüttüğü fonksiyonlar sekteye uğradığı takdirde hayati risk doğuran organlar olduğu anlaşılır. Böbreklerden geçen kan filtre edilip organizma için yararlı olan maddeler tekrar kana verilerek, vücuttan uzaklaştırılması zorunlu olan zehirli maddeler idrarı oluşturur. İdrar idrar yolları ile önce mesanede toplanır, daha sonra da işeme yoluyla da dışarı atılır. Böbrek hastalıklarının çoğu bilinenin aksine son derece sinsi ve ağrısız seyreder. Halk arasında genel olarak idrarın kanlı gelmesi, idrar yaparken yanma ve acıma, belin iki veya tek tarafında yan ağrıları böbrek hastalığı belirtisi olarak bilinir. Böbreklerin işlevlerinin azalması veya kaybolması, ani başlangıçlı (Akut) veya yıllar içerisinde sessizce (Kronik) oluşabilir.

Safra kesesi karaciğer alt yüzüne yapışık armut şeklinde bir organdır. Tam dolduğu zaman 50 ml safra alır. Karaciğerden salgılanan safra kanallardan geçerek safra kesesine gelir, burada on katı kadar konsantre edilip bekler.Yemek yendiği zaman safra kesesi kasılır ve konsantre safra ince bağırsağa akarak yağlı yemeklerin sindirilmesine yardım eder. Safranın görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır.

KARACİĞER TEMBELLİĞİ


Karaciğerin görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır. Belirtileri bağırsaklarda gaz, karın şişliği, sağ böğürde ağrı, burun kızarması, solgun renk, yüz ve elde çil gibi lekeler, paslı dil, ağızda acılık, mide bulantısı, kabızlık, çarpıntı, el ve ayak şişleri, görme ve işitmede azalma görülür. İdrar rengi, sabahları koyu, gündüz ise açık ve durudur. İdrara çok çıkılır. Hastanın çukulata, baharatlı yiyecekler, turşu, kızartmalar, ve yağlı şeyler yememesi gerekir.

MİDE VE BAĞIRSAK TEMBELLİĞİ





Mide tembelliği : Midenin besinleri gereği gibi ve normal sürede hazmedememesine mide tembelliği bir başka ifadeyle mide zafiyeti denir. Nedeni, midede asit fazlalığı, mide kaslarının zayıflamış olması veya midenin hazım için gerekli olan salgıyı yapamamasıdır.
Bağırsak tembelliği ya da kabızlık özellikle kadınlarda oldukça yaygın bir sağlık sorunu. Peki bağırsak neden tembelleşiyor? Nedeni günümüzün yoğun ve stresli yaşamından tutun da, genetik, psikolojik, fiziki ve beslenme hatalarına kadar geniş bir yelpazeye açılıyor. Eğer sizin sorununuz beslenme hataları ile oluşuyorsa siz dengesiz ve lif açısından fakir bir beslenme, az su içmek, hızlı yemek yemek, hareketsizlik gibi hatalar zincirini oluşturdunuz demektir. Bitkisel lifler sindirimi kolaylaştıran mide sularının işlevini düzenliyor. Bu lifler çözünür ve çözünmez olarak ikiye ayrılıyor. Kabızlıkla mücadelede en yararlı olanlar lahanagillerde bulunan "çözünmez" liflerdir. Meyve, soğan, sarmısak ve enginarda bulunan "çözünür" lifler ise şeker, yağ ve kolesterol emilimini yavaşlatsa da bağırsaklar için "çözünmez" lifler daha faydalıdır. Enginar, soğan, yer elması ve hindibağda bulunan bir madde, bağırsaktaki florabakterilerinin işlevini düzenleyip kalsiyum alımını kolaylaştırır ve kabızlığı engeller. Kabızlık konusunda en yararlı vitamin F vitaminidir.

AĞIZ KURUMASI



Diş hekimliğinde bu hal için "xerostomia" terimi kullanılır. Tükürük bezlerinin tükürük salgılama fonksiyonlarının azalması sonucunda oluşur. Tükürük salgısındaki azalma ağızda oldukça ciddi sorunların oluşmasına yol açabilmektedir.
Sebepleri:Biyolojik yaşlılık: Bu etkili bir faktördür, tek başına etkili değildir. Sistemik hastalıklar: Romatizmal hastalıklar(Sjogren's sendromu), Bağışklık sistemi hasarı (AIDS), Hormonal bozukluklar (Şeker hatalığı), Nörolojik bozukluklar (Parkinson) Çiğneme kabiliyetinin azalması: Eğer beslenme alışkanlıklarınızda sıvı ve yumuşak gıdalar ağırlıktaysa çiğneme fonksiyonu azalır. Tükürük bezlerinin cerrahi olarak çıkarılması Radyoterapi (Radyasyon tükürük bezlerinde kalıcı hasar yapar. İlaçlar (400'ün üstünde ilaç türü ağız kuruluğu yapar: deconjestanlar, diüretikler, tansiyon ilaçları,antidepresanlar, antihistaminikler,...) kafein ve alkol tüketimi Belirtileri: dilde yanma hissi özellikle kuru yiyecekler için yeme zorluğu konuşma zorluğu sık susama protez kullanmada zorluk dudaklarda çatlaklar ve kuruluk tat bozukluğu kötü ağız kokusu Ağız kuruluğu nelere yol açar?tükürüğün az olması ciddi problemleri de beraberinde getirebilir. bakteri plağı ve yiyecek artıkları kolayca birikir. bu, dişeti hastalıkları ve çürüğü hızlandırır. tükürüğün kendi başına yıkama-temizleme mekanizması diş yüzeylerini temiz tutmaya yardımcıdır. tükürük çürükleri önler, diş yüzeyini temizler ve asitleri nötralize eder. böylece çürük önlenir. Ağız kuruluğu nasıl kontrol altına alınır? nasıl tedavi edilir?sık sık yudum yudum su içilmeli. gece yatarken yanında sıvı içecek, su bulundurulmalı şekersiz sakız çiğnenmeli sigara,alkol,şekerli yiyeceklerden uzak durulmalı yaşanılan mekanın nemi ayarlanmalı gerekirse eczanelerden temin edilebilen yapay tükürük tabletleri kullanılmalı bakteri plağı kontrol altına alınmalı floridli diş macunu, jel, gargara kullanılmalı C vitamini kullanılmalı bileşiminde alkol ve sodyum lauryl sülfat bulunan ağız ve diş bakım ürünlerini kullanmamalı.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

kelaynaklar






kelaynaklar tek eşlidirler.yani genellikle her sene aynı eşle çiftleşirler.kelaynak kuşlarının ergin olanları yuva yapar ve yavrular 5 yaşından sonra ergin hale gelmektedir.ömürlerinin 25-30 yıl arasında olduğu söylenmektedir.genellikle mart ayı sonunda dişi kelaynak ilk yumurtasını yapıp kuluçkaya yatar.iki ile dört arasında değişen yumurta sayısını dişi kelaynak kuluçka esnasında tamamlar eşler yavru büyütmede olduğu gibi,kuluçkaya yatma görevinide paylaşırlar.27-28 günlük kuluçka devresini eşler nöbetleşerek geçirirler.kuluçka devresinin başlangıcında yuva daha tamamlanmamıştır.yumurtalar üzerinde yatmamış olan kuş,sık sık uçarak yuva materyali getirir ve eşine takdim eder.kuluçkada yatan kuşun son devresindeki hareketleri ve davranışları değişir.bu değişim, yavrulardan gelen ses ve dokunun uyarılarıdır ilk günlerde yavrular hiç yanlız bırakılmaz.yatmakta olan kuş gagası ve başı ile zaman zaman altına gider ve kusma hareketleri ile yavrulara yiyecek verir.daha sonraları yiyecek toplamaktan gelen ergin kuş getirdiği yiyeceği kendi midesinden yavrularına boşaltır.yumurtadan çıkan 3-4 yavrudan genellikle 1 tanesi tüylenmeyi başarır.(yaşar)kelaynaklar çekirge,kertenkele,yılan,kurbağa,kurt,tırtıl ve çevredeki diğer böcekleri yiyerek beslenirler.Birecikteki kelaynaklar kışın kafese alındıklarında özel yem verilerek beslenmektedirler...

4 Ağustos 2008 Pazartesi

İSTANBUL CAMİLERİ_SULTANAHMET CAMİSİ(eminönü)



Sultanahmet Meydanı’nda ayasofya
Camisi’nin karşısında yer alan Sultanahmet Camisi, Sultan I.Ahmet tarafından mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılmıştır. Caminin yapımına 1609 yılında büyük bir törenle başlamış, 1617 yılında cami, 1619 yılında ise külliyenin diğer bölümleri tamamlanabilmiştir. İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biri olan külliye, cami, medrese, hünkâr kasrı, arasta, dükkanlar, hamam, çeşme, sebil, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethaneden meydana gelmekteydi. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. İçindeki 21043 adet çini kullanılmıştır. Bu çinilerin çeşitliliği ve aynı zamanda sayılarının çokluğu piyasadaki mevcutlardan toplanmasından kaynaklanmaktadır.Beyaz zemin üzerine çeşitli renklerle meydana getirilen panolardaki selviler, laleler, sümbüller, nar çiçekleri, üzüm salkımları ve rûmi motifleri burada Türk çini sanatının en güzel örneklerini bir araya getirmiştir. Bu konu üzerinde inceleme yapan Tahsin Öz, elliden fazla çiçek deseninin bulunduğunu ve benzerine rastlanmayan bu durumun süsleme sanatı yönünden bir hazine olduğunu söylemiştir. Bu çinilerin renginden ve vitraylardan içeriye sızan ışık karışımından ötürü Sultanahmet Camisi yabancılar tarafından “Mavi Cami” olarak isimlendirilmiştir. Cami, külliyenin merkezinde yer almaktadır. Cami, geniş bir avlu ve ona eş büyüklükte bir iç mekândan oluşur. Zeminden yükseltilmiş avluya basamaklarla ulaşılır. Avluda üzeri kubbeyle örtülü, fıskiyeli bir havuz yer almaktadır. Sultanahmet Camisi’nin bir diğer özelliği de minareleridir. İstanbul’daki tek altı minareli camidir. Altı minareli oluşu, Sultan I.Ahmet’in İstanbul’un fethinden sonra altıncı padişah oluşunu simgeler. Bu minarelerden dördü cami gövdesine bitişik ve üç şerefelidir. Diğer iki minaresi ise avlunun köşelerinde olup, iki şerefelidir. Bütün minarelerinde bulunan şerefe sayısı toplam 16 olup, Sultan I.Ahmet’in on altıncı Osmanlı padişahı olduğunu simgelemektedir. Caminin ibadet mekânını örten kubbesi yaklaşık 34 m. çapında ve yerden 43 metre yükseklikte olup, 5 metre çapında dört fil ayağının üzerine oturmaktadır. Bu büyük kubbeyi destekleyen dört tane yarım kubbe vardır. Camiyi yerden kubbeye kadar 5 kat halinde ve renkli vitraylı 260 pencere aydınlatmaktadır. Çinilerin yanı sıra, yapıldığı dönemin diğer mimari öğeleri de burada bir arada kullanılmıştır. Sedef kakmalı mermer minber, işlemeli mermer mihrap, kalem işi süslemeler, sedef, bağa kakmalı ahşap kapılar, dolap, pencere kapakları ve rahleler, kubbeye asılan devekuşu yumurtaları ve avizeler, caminin iç mekânını süsleyen Osmanlı sanatı örnekleridir. Külliyenin bir diğer yapısı Hünkar Kasrı’dır. Padişahın namaz öncesi veya sonrasında istirahat edebileceği bir yapı olarak tasarlanan bu bina bir cami etrafına yapılan ilk sultan kasrıdır. Külliyenin dış avlusunda yer alan Hünkâr Kasrı 1960’lı yıllarda yanmış ve yenilenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü burada Halım ve Kilim Müzesini açmış, ancak eserlerin rutubetten etkilenmesi üzerine müze kapatılmıştır. Külliyenin kuzeydoğu köşesinde türbe yer almaktadır. Bu türbe de Sultan I.Ahmed, eşi Kösem Sultan, oğulları Sultan II.Osman ve Sultan IV.Murad ile bazı torunları gömülüdür. Günümüzde bu yapı topluluğu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Türbeler Müzesi Müdürlüğü’dür. Türbenin yakınında ise medrese yer alır. Bu medrese günümüzde Başbakanlık arşiv deposu olarak kullanılmaktadır. Dış avlu duvarına bitişik olarak da sıbyan mektebi yer alır. Bu mektebin zemin katında bir çeşme ve dükkanlar, üst katında ise dershane vardır. Külliyenin kıble yönündeki en uç yapısı arastadır. 1912 yangınında bir kısmı yok olan arastanın bir bölümü Mozaik Müzesi olarak düzenlenmiş, 1986 yılından sonra arastanın bu bölümünde demir konstrüksiyonlu Büyüksaray Müzesi açılmış, arastanın diğer dükkânları halı ve turistik eşya satan bir çarşıya dönüştürülmüştür. Sokollu Mehmet Paşa Yokuşu üzerinde bulunan darüşşifa ve imaret in bir bölümü Marmara Üniversitesi ve Sultanahmet teknik Lisesi tarafından kullanılmaktadır. XIX.yüzyılın sonlarında yapılan bu yapılar darüşşifa ve imareti orijinal görünümünden oldukça uzaklaştırmıştır. Yapı topluluğunun dört sebilinden üçü günümüze ulaşmıştır. Bunlardan biri arastanın içinden, diğeri dış avlu kapısı yanında, üçüncüsü ise türbe civarındadır


GAZIANTEP CAMILERI


GAZIANTEP CAMILERI
Camiler, Müslümanlarýn ibadet yeri, insanlarýn ihtiyaçlarýna cevap verebilecek ünitelere sahip olan birer mabettirler. Sanatsal deðere sahip tarihi Gaziantep Camilerinden bahseden ve bunlarýn birer örneðini veren belli baþlý üç eser vardýr. Bu eserler;
1.Evliya Çelebi Seyahatnamesi
2.Þer-i Mahkeme Sicilleri
3.Risale-i Fi Tarif-i Kazayý Ayni tap

Bu eserlerde elde ettiðimiz bilgilere göre ve günümüze ulaþan tarihi camilerimize baktýðýmýzda, Müslümanlarýn zikir yapmalarý için zaviye, su ihtiyaçlarýný gidermek, ab dest almak için kastel, talebelere eðitim ve öðretim yaptýrmak için medrese ve yýkanma ihtiyaçlarýný gidermek için hamam bulunmaktadýr.
Gaziantep’te günümüze kadar korunarak gelebilmiþ eski eserlerin baþýnda camilerimiz gelmektedir. Yukarýdaki eserlerden edindiðimiz bilgilere göre Gaziantep’te 140’a yakýn mabet olduðu yalnýz bunlardan birkaçýnýn mescit olduðu kanaatine varýlmýþtýr.
Gaziantep savunmasý sýrasýnda yaklaþýk 50 adet civarýnda cami olduðu anlaþýlmýþtýr. Fakat bu camilerden bazýlarý yýkýlmýþ ve harabe hale gelmiþtir. Bundan dolayý bu camilerden ancak 30 tane kadarý korunarak günümüze kadar ulaþabilmiþ ve þu anda ibadete açýk durumdadýrlar. Hemen hemen hepsinin yapýmýnda kesme taþ kullanýlan tarihi Gaziantep camileri plan ve süsleme bakýmýndan birbirinden farklýdýr.
Genellikle dikdörtgen planlý ve son cemaat yeri de bulunan iki nefli yapýlar grubunda, duvarlarda kademeler yapan niþler kullanýlmýþ ve bu niþlerin içine pencereler yerleþtirilmiþtir. Örtü þekli çapraz tonozlarladýr. Bu tip yapýlarýn en eski örneði Ahmet Çelebi Camii’nin burmalý minaresi, Handaniye, Eyüp oðlu ve Esen bek Camileri de portal süslemeleri bakýmýndan önemlidir. Handaniye Camii minaresinin þerefesinin altýnda xvý. yy. Ýznik çinileri bulunmaktadýr.
Boyacý Camii ise mimberinin Gaziantep’te ahþap iþçiliðinin en eski örneði olmasý bakýmýndan önemi büyüktür. Son yýllarda inþaa edilen modern camilerimizde süsleme sanatý yönünden çok zengin olup, çini iþlemesi ve hat sanatýyla dikkatleri çekmektedir.
Günümüzde kendilerinden bahsedilen ve tarihi özelliðe sahip Gaziantep camilerimizden özellikle Ömeriye, Boyacý, Þirvani, Þeyh Fettullah gibi sanatsal deðerlere sahip camiler bulunmaktadır.

BELKIS(ZEUGMA)



BELKIS(ZEUGMA)
Belkýs / Zeugma , Gaziantep’in Nizip ilçesinin 10 km. doðusunda , Fýrat Nehri kenarýnda ayný adý taþýyan köyde yaklaþýk 20 bin dönümlük bir arazi üzerinde yer almaktadýr.Büyük Ýskender’in genarellerinden Selevkos Nikator M.Ö. 300’de Belkýs / Zeugma’nýn ilk yerleþimi olan Selevkeya Euphrates kentini kurar. Belkýs / Zeugma , M.Ö. 64 yýlýnda Roma Ýmparatorluðu’nun topraklarýna katýlýr, ismi ise geçit ve köprü anlamýna gelen Zeugma olarak deðiþtirilir. M.S. 256 yýlýnda Sasani kralý Sapur Belkýs / Zeugma’yý ele geçirerek kenti yakýp yýkar. Bu tarihten itibaren Zeugma bir daha kendini toparlayamaz ve Roma dönemindeki ihtiþamýna ulaþamaz. Belkýs / Zeugma ; M.S. 4.yüzyýlda Geç Roma, M.S. 5. ve 6. yüzyýllarda ise Erken Bizans hakimiyetine girmiþtir. M.S. 7. yüzyýlda Arap akýnlarý neticesinde Belkýs / Zeugma terk edilir. Daha sonralarý M.S.10. ve 12. yüzyýllar arasýnda küçük bir Abbasi yerleþimi bölgede yer alýr ve M.S. 17. yüzyýl da ise Belkýs köyü kurulur.
Belkýs / Zeugma , Kommagene Krallýðý’nýn dört önemli kentinden birisidir. Helenistik dönemde “Fýrat Seleukeia”sý adýyla anýlmýþ olan kent, Fýrat Nehri üzerinde bir iskelesi bulunan ve Antakya’dan Çin’e uzanan Ýpek Yolu’nun Zeugma’dan geçmesi dolayýsýyla önemli bir ticaret potansiyeline sahip antik bir þehirdir. Roma döneminde buraya Anadolu’lu askerlerden oluþturulan “Sikitia (Ýskit) Lejyonu” adý verilen askeri birlik konuþlandýrýlmýþtýr. Bu birlik daha sonralarý, daha bir Romalý karekter kazanarak “Dördüncü Lejyon” adýyla görev yapmýþ olup, Zeugma’da özellikle asker karekterinin aðýr bastýðý bir nekropol heykeltraþlýðý akýmýnýn baþlamasýna neden olmuþtur.Bu alanda steller, kaya kabartmalarý,heykeller ve sunaklar gibi deðiþik formlarda ortaya koyduðu örneklerden yeni oluþmaya baþlayan Zeugma karekterini hissettirmiþtir.Zeugma, Roma döneminde biraz da Lejyon merkezi olmanýn verdiði canlýlýkla oldukça zenginleþmiþtir. Belkýs / Zeugma ile Fýrat’nýn karþý kýyýsýndaki Apameia kentine baðlantý saðlayan, büyük olasýlýkla aðaç kütüklerinden yapýlmýþ sallara dayanan ahþap bir köprü bulunmaktaydý. Nitekim burada o dönemin büyük bir gümrük olduðu ve azýmsanmayacak miktarda bir sýnýr ticaretinin yapýldýðý belirlenmiþtir.Çünkü günümüzde Ýskeleüstü olarak adlandýrýlan tepede yapýlan kazýlar sonucunda bir arþiv odasýnda Bulla adý verilen 65.000 adet mühür baskýsý ele geçirilmiþtir.
Papirus, parþomen, para torbalarý ve gümrük balyalarýný mühürlemede kullanýlan bu mühür baskýlarý Zeugma’da güçlü bir haberleþme aðýnýn yanýnda büyük bir ticaretin yapýldýðýný da göstermektedir.
Fýrat’ýn kýyýsýndan baþlayarak batýya doðru 300 metre yükselen engebeli yamaçlar, akropol eteklerine kadar yerleþim yeridir. Bu yamaçlarýnýn güney ve batý kesimi nekropol, doðu ve kuzeydoðu taraflarý mahalleler, kuzey kesimi ise kentin yönetimi ve toplumsal bölümleri ile lejyon bölgesi idi. Akropol’ün üzerinde ise, kentin adýna bastýrýlan Zeugma sikkelerinde sýkça rastlanan Tykhe Tapýnaðý bulunmaktaydý.
Þimdiki haliyle þehir, yaklaþýk 4-5 metre kalýnlýkta toprak dolgu altýndadýr ve bütün alan Antep fýstýðý aðaçlarýyla kaplýdýr.Toprak üzerinde ise sadece birkaç yapý izi ile birkaç mimari parça izlenebilmektedir.Uzun yýllardan beri kaçak kazý ve tarihi eser kaçakçýlýðýna maruz kalan bölge önemini 1992 yýlýnda kaçakçýlara karþý Gaziantep Müzesi’nce Arkeolog Dr. Rýfat ERGEÇ baþkanlýðýnda baþlayan kazýlarla göstermiþtir.Ýlk kazýlarda bir Roma villasý ortaya çýkarýlmýþtýr.Daha sonralarý iki villanýn teras mozaikleri çýkarýlarak Gaziantep Müzesi’ne taþýnmýþtýr. Belkýs / Zeugma da 1987, 1992-1997,1993-1994,1996-1998 ve 1998-1999 dönemlerinde zaman zaman yabancý Üniversitelerden Arkeolog ve ekiplerin katýldýðý arkeolojik kazýlar yapýlarak çok kaliteli bronz eþyalar ve heykelcikler (bronzdan kanatlý ayaklar) , sikkeler, heykeller, mezar stelleri ve kabartmalar elde edilmiþtir. Bu eserler Gaziantep Müzesi Belkýs / Zeugma Salonunda sergilenmektedir. Zeugma kentinin ileri gelenleri, zenginleri, yüksek rütbeli subaylarý gibi elit tabakanýn oturduðu anlaþýlan villalar bölgesi tamamen Fýrat manzarasýna hakim ve güney rüzgarlarýna açýktýr.
1992 yýlýnda yapýlan kazýlarda ortaya çýkarýlan M.S. 2. yüzyýla tarihlenen Roma villasýnda Atriumlu plana sahip olan evin baþ odasý (tablinium) ve önündeki galeride sanat deðeri çok yüksek mozaikler bulunmuþtur.7,5 x 3,75 metre boyutunda olan mozaik döþemede üzüm ve þarap tanrýsý Dionysos ve karýsý Ariadne’nin düðün merasimi tasvir edilmiþtir.Fýrat taþlarýyla iþlenmiþ olan mozaiklerde, tonlarýyla birlikte 13 renk kullanýlmýþtýr.Bu sanat deðeri çok yüksek olan mozaikler yerinde korunarak sergilenmek üzere önlemler alýnarak ziyarete açýlmýþtýr.Fakat ülkemizin bir çok bölgesinde olduðu gibi bu sanat þaheserinin de 2/3’ü, 1998 yýlý Haziran ayý içerisinde bazý þahýslar tarafýndan yerinden sökülerek çalýnmýþtýr.Dionysos’un düðün merasiminin iþlendiði bu eþsiz mozaiðin çalýnmasýnýn ardýndan kalan diðer parçalar korunmasý için yerinden sökülerek Gaziantep Müze Müdürlüðü’ne taþýnmýþtýr.

yesemek



YESEMEK
Gaziantep Müze Müdürlüðü’ne baðlý olarak faaliyet gösteren Yesemek Açýk Hava Müzesi, Ýslahiye ilçesinin güneydoðusundaki yamacýn üzerinde yer alýr. Bu yamaç “Karatepe Sýrtý” adý ile tanýnmakta olup, Kurt Daðý’nýn güney uzantýsýný teþkil etmektedir. Müze’nin Ýslahiye ilçesine uzaklýðý 23 km. Gaziantep’e uzaklýðý ise 113 km. olup yolu asfalttýr. Ulaþým Ýslahiye ilçesinden olduðu gibi Hatay’a baðlý Akbez yolu ayrýmýndan Kilis iline giden yolla da saðlanmaktadýr.
Müze; yayýnlara “Yesemek Taþ Ocaðý ve Heykel Atölyesi” olarak geçmiþtir. Arazi menekþemsi gri renkte, dolarit diye de tanýmlanan bazalt taþlardan oluþmaktadýr. Bazalt taþlar gayet sert ve çok ince gözenekli olup son derece kalitelidir.
Yesemek ilk defa 1890 yýlýnda Zincirli’de (Sam’al) kazý yapan Felix Von LUSCHAN tarafýndan keþfedilmiþtir. Buradaki sistemli araþtýrma ve kazý çalýþmalarý 1958 – 1961 yýllarý arasýnda Prof. Dr. Bahadýr ALKIM baþkanlýðýndaki bir ekip tarafýndan yürütülmüþ ve 200’e yakýn heykel taslaðý çýkarýlmýþtýr. Geçtiðimiz yýllarda ise Arkeolog Ýlhan TEMÝZSOY tarafýndan yapýlan arkeolojik kazýlarda toprak altýnda kalan heykellerin gün ýþýðýna çýkarýlmasý ile 300 adet yontu ve heykel taslaðýna ulaþýlmýþ; sözkonusu alan Gaziantep Müzesi Müdürlüðü tarafýndan çevre düzenlemesi yapýlarak Açýk Hava Müzesi haline getirilmiştir.



gaziantep kalesi


GAZIANTEP KALESI
Gaziantep þehir merkezinde, gerek ihtiþamý ve heybetiyle, gerekse bir sýr gibi gizlediði tarihiyle dikkati çeken Gaziantep Kalesi, Türkiye’deki kalelerin en güzel örneklerindendir.
Kalenin ne zaman ve kimler tarafýndan inþa edildiði hususunda kesin bir bilgi olmamakla beraber, yapýlan incelemeler sonunda kalkolitik dönemden itibaren iskan gördüðü bilinmektedir. Bugünkü biçimini ise Bizans Ýmparatoru Justinyanus döneminde M.S. 6. yüzyýlda almýþtýr.
Kale, daire planlý olup, çevre uzunluðu 1200 metredir.Büyük taþlardan örülmüþ duvarlar12 kule burçla desteklenmiþtir.Kalenin üzerinde cami, sarnýç ve yapý kalýntýlarý bulunmaktadýr.Alt bölümlerde üst yapýya destek saðlamak amacýyla büyük odalar, galeriler ve dehlizler inþaa edilmiþtir.Ana kütle altýnda ise bir su kaynaðý bulunmaktadır.

nemrut